“Allah’ım çok tatlıyız!”

Herkese selam;

Koray Candemir röportajının ardından etkisi hala geçmemesi (:)) ve bununla beraber de işlerin yoğunluğu sebebiyle anca yeni yazımı yazabiliyorum. ( Kıymetinizi bilin hesap verdim. :) )

Geçtiğimiz hafta sonu, Gezi Parkı’ nın birinci yılında bir çok kişi orada bulunmak istedi ama alınan güvenlik önlemleri dolayısıyla Gezi Parkı kapatıldı, İstanbul halkına fazla fazla artan bir polis güvenliği sağlandı, İstiklal Caddesine çıkış var giriş yoktu. Gözümüz kulağımız oradaydı ben ofiste bir yandan çalışıyor, bir yanda da orada olanları takip ediyordum.

Karşıma bir “Vine” videosu çıktı ve delinin biri videoda polisler yanında, sağında, solunda bulunurken selfie ( Özçekim) videolar çekiyor “Allah’ım çok tatlıyım!” diye bağırıyordu. Bir anda yüzümü bir gülümseme aldı ve kahkahalara boğuldum. “Deli bu! :) Kesinlikle bu adamın kim olduğunu bulup; bunu nasıl ve neden yaptığını öğrenmeliyim. Deli yahu bu kesinlikle bizden!!!”  (:D) dedirtti ve akşam kendisine ulaştım. Sizin için bu deli adamla röportaj yaptım.

Hepimiz kadar deli olan bu adamın adı Hasan Basri Keleş… Bir Finans Manager, fotoğrafçı, sözlük yazarı, fenomen, eğlenceli, komik…  :) Röportaj için kendisine çok teşekkür ederim. Hadi bakalım buyurunuz… IMG_1069

 

İrem Ezgimen : Barva kimdir?

Hasan Basri Keleş: Barva 27 yaşında, özel bir şirkette “Finans Manager” olarak çalışan bir beyaz yakalı kişi :) İstanbul’ a 4 sene önce yerleşti. Adeta yılların İstanbullusu yani :)

İrem Ezgimen : Gezi süresince çok aktif paylaşımlarda bulunan birisin ve sosyal medyada paylaştığın video çok konuşuldu. Böyle bir video çekmek nerden aklına geldi?

Hasan Basri Keleş: Evet… Geçen sene Gezi Direnişinde baya aktiftim, direniş boyunca Gezi Parkı’nda kaldım. Eve gitmek ihanetmiş gibi geliyordu o yüzden geçen senenin bende psikolojik travması daha fazla, olumlu yönde tabii bu… Unutamıyorum o güzelliği keşke arkadaşlarımız öldürülmeseydi de güzel hatırlayabilseydik Gezi Direnişimizi!

İrem Ezgimen : Video ile insanlara “Özçekim” kelimesini sevdirmeyi başardın. Bu kadar beğeni toplayacağı tahmin etmiş miydin?

Hasan Basri Keleş: Kesinlikle hayır! Zaten videonun tutacağını bile bu kadar düşünmemiştim. Hani “lan şöyle bir şey yapayım bugün…” gibi düşüncem olmadı zaten. O anlık bir sivil itaatsizlik eylemiydi. “Özçekiiiiimm” dememin sebebi de işte biraz da TDK ’yı ti’ye almaktı ama insanlar artık “Özçekiiiim” diye fotoğraflar çekiyor bu da güzel bir şey.

İrem Ezgimen : Bir röportajında gözaltına alınmaktan korkmadığı söylemişsin. Videolarda herhangi yanlış bir şey olmamasına rağmen alınsaydın ne yapardın?

Hasan Basri Keleş: Bilmiyorum ki emniyete götürülür, muhtemelen herkese yaptıkları gibi darp edilir, avukatlarımın gelmesini beklerdim. O kadar olağan ki artık keyfi gözaltılar bunu önceden kestirebilmek imkansız zaten.

İrem Ezgimen : “Allah’ım çok tatlıyım.” Arkadaşlarınla aranda geçen bir geyik muhabbetinden mi, yoksa bir anda aklına gelen bir cümle mi? Bu fikir nasıl oluştu?

Hasan Basri Keleş: Arkadaşlarımız arasında sürekli dönen bir geyik muhabbeti aslında. bu zaten o günde bir anda aklıma geliverdi böyle bağırarak söylemek. Normalde kendimi biliyorum. Evet, tatlıyım (Kahkaha) Onun dışında “bu ne özgüven!” diyorlar da sadece kendim ile barışık bir insanım, o kadar barışığım ki; o gün işte polisler beni ruh hastası sanmış olabilir. :)

İrem Ezgimen : Aynı zamanda birçok kişinin severek takip ettiği “ekşi sözlük” yazarlarındansın isminin açığa çıkması sözlük açısından sorun oldu mu?

Hasan Basri Keleş: Yok olmadı, bilenler biliyor zaten ekşi’de de bu sefer daha fazla insan tanımış oldu, çok tebrik mesajları aldım hepsine selamlar..

İrem Ezgimen : Sosyal medyayı aslında çok aktif kullanan ve çok fazla takipçisi olan birisin. Bunun sana olumlu ve olumsuz etkileri neler oluyor?

Hasan Basri Keleş: Benim bir sözüm vardır ve  tüm biolarımda yazardı yeni yeni kaldırdım. O da şu: “Hiç ciddi olamadım şu hayatta, burada da olmayı düşünmüyorum” yani ben kendi kendime konuşan, eğlenen birisiyim ee bu da insanların ilgisini çekiyor, takip ediyorlar sağ olsun. Olumsuz bir etkisi sadece ailevi çünkü; yaptığım trollükleri babam, annem anlamıyor çok kızıyorlar.. :(

İrem Ezgimen : Sosyal yaşantında ve sözlükte insanların duruma bakış açıları nasıl oldu?

Hasan Basri Keleş: Sözlüğümüzden de o kadar çok olumlu şeyler geldi ki; evlenme teklifi bile geldi. Kabul ettim evlençez işte birbirimizi görmeden. :) Şaka bir yana sözlük benim için her zaman farklı bir yer olmuştur. Çok severim canıııım sözlüğümü :)

 

İrem Ezgimen : Video ile alakalı çok olumlu olduğu kadar olumsuz da yorumlar aldın bununla ilgili sen ne demek istersin?

Hasan Basri Keleş: Olumsuz yorumlardan bahsedeyim aslında ya çok küfür, hakaret ve az miktar da olsa tehdit geldi ama normal tabii bu şeyler, mizahı herkes kaldıramayabiliyor. Bugün mizah yapan insanlar öldürülüyor falan.

İrem Ezgimen : Bu arada “Babam peşimde” diyorsun birazda sanırım babandan çekinme durumları söz konusu bunun sebebi nedir?

Hasan Basri Keleş: Evet kendisi emekli bir Emniyet Mensubu olduğundan yaptığıma kızdı. Bizi madara ettin dedi. Sonuçta komşunun oğlu böyle bir şey yapmaz ya ondan galiba. :)1

İrem Ezgimen : Bir firmada çalıştığını biliyorum ama en çok keyif aldığın işinde fotoğrafçılık olduğu konusunda bilgim var. Fotoğraf merakı nerden geliyor?

Hasan Basri Keleş: Aslında keyif değil benimkisi Fotoğrafçılık mesleğim… Bunu yapmak bana çok zevk veriyor ama hayat şartları işte beni bir firmada beyaz yakalı olmaya itti. 2048

İrem Ezgimen : Anladığım kadarıyla hayatını bir fotoğrafçı olarak devam ettirmek gibi planların var. Bununla ilgili çalışmaların neler?

Hasan Basri Keleş: Bir planım yok. haftasonu tatil günlerimde zaten mesleğimi icra ediyorum. Teklifler olsa keşke, hayat bayram olsa.:) Evet, Sokak Fotoğrafçılığı ve konserlerde fotoğraf çekmeyi çok seviyorum. Sanatçının şarkıyı söylerken kendinden geçtiği anlarda ben de geçip basıyorum deklanşöre… 2

İrem Ezgimen : Fotoğraflarını çekmek istediğin kimse var mı?

Hasan Basri Keleş: Öyle ünlüleri çekeyim gibi bir derdim yok. Piyasa da bir malum şahıs var. Normalde “fotoğrafçı” demem ona ama işte çekiyor ne yapalım.. Büyük konuşuyorum gibi ama öyle değil sürekli tanındık simaları çekersen haliyle seninde marka değerin yükseliyor ha ben de çekerim o ayrı ama sürekli değil işten işe… Fotoğraflarını çekmek istediğim bir kaç kişi var. Mesela,  Ceylan Ertem, İrem Sak, Haluk Bilginer, Serkan Keskin.. Son olarak Ara Güler’in çok güzel bir sözü var, onunla bu soruyu kapatayım. ” Zaten hayat da küçük insanların hayatı. İngiltere Kraliçesi’nin hayatı bir b*ka benzemez ama küçük insanların hayatı hayattır.” 5

İrem Ezgimen : Bir fotoğrafçı olarak devam ettirebilirsen ulaşmak istediğin ve hayalini kurduğun nokta neresi? ( Deli adama da böyle soru olmaz ama idare et. :) )

Hasan Basri Keleş: Fotoğraf çekmek sonu görünmeyen bir şey çektikçe yenisi geliyor, yeni çekim teknikleri öğreniyorsunuz, yeni bakış açıları kazanıyorsunuz falan… Sonu gelmesin aslında bakarsan o ana ulaşmak bir son gibi. Her şeyin sona ermesi gibi bir şey ama ulaşmak istediğim şeyler de var tabii mesela kendime özgü fotoğraflarımın tanınması olabilir. Bu Barva ‘nın demeleri gerek bu da çok zor tabii gerçekten fotoğraf aşığı kimseler anlayabilir bunu.. Özgünlük güzel şey…9

İrem Ezgimen : Peki sosyal hayatında nasıl biridir Barva?

Hasan Basri Keleş: Konuşmayı pek sevmiyorum aslında yazmak daha güzel geliyor ama eğlenceliyimdir. Çok çok insan trollerim. Bir kalabalık ortamda bir şey tartışılıyorsa çoğunluğun aksine zıttı savunurum çünkü trollük bunu gerektirir böyle zevk alıyorum ne yapayım, evet manyak ve ruh hastasıyım. :) Arkadaşlarım ile gayet eğlenceli vaki geçiriyorum bu sebeple o hallerimizi Vine çeksek aslında o zaman olay olur ama istemiyorum bundan sonra sadece polislerin siniri bozacağım.
İrem Ezgimen : Peki müzik… Kimleri dinler, takip eder ve konserlerine gidersin?

Hasan Basri Keleş: Protest müziği çok severim, sanat müziği de severim ruh halime göre şekilleniyor… Kendimi bir müzik türü ile sınırlandırmıyorum.

İrem Ezgimen : Seni takip etmek isteyenler için iletişim bilgilerini verir misin?

Hasan Basri Keleş: Tabii ki

Twitter: http://www.twitter.com/barva

Vine: Barva

İnstagram: http://www.instagram.com/hsnbsrk

Röportaj: Koray Candemir

DSC_5179Herkese merhaba;

Bir süredir sesim soluğum çıkmıyordu farkındayım  ama bu röportaj için bekliyordum:)

Herkesin çocukluğunda ya da  gençlik döneminde hayranı olduğu ve sırf onu görebilmek için konserlere, filmlere , organizasyonlara gittiği biri vardır. Sanırım ben bir çok kişiden daha şanslıydım bu konuda çünkü aradan yıllar sonra bir gün onunla oturup röportaj yapma şansım oldu. :)

Kendimi bildim bileli,  “Koray Candemir” hayranıyım. 18 yaşıma ilk girdiğim sene (O zamanlar basınla hiç bir alakam yoktu konservatuar’ın piyano bölümünde geçen bir ömrüm vardı.) ilk gittiğim bar “Kemancı” ilk gittiğim konserde “Kargo” konseri olmuştu. Benim için unutulmaz , rüya gibi bir konserdi. Konserden iki gün önce Koray’a kendi boyum kadar bir atkı örmüş ve hatta annemle de iddiaya girmiştik “o kalabalıkta o atkıyı veremezsin!” demişti. Konser günü arkadaşımı ve beni yaşımız küçük sanıp içeri almamışlar ve ben kapıda hüngür hüngür ağlarken, bir anda sevgili menajerleri Simla ve Koray’ı kapıda gördüm kendimi tutamayıp “Koray” dedim ve durdu, konuştuk atkıyı teslim ettim. Ardından da kapıda ki güvenliklere yaşımızın tuttuğunu anlatıp Kemancı’ya girebilmiştik. (İnsanın yaşı küçük gösterince böyle sorunlar yaşayabiliyor. :) ) 18 yaşında böyle hayran olduğu kişiye ulaşan birinin inanılmaz heyecanı ve mutluluğu ile  o konseri dinlemiştik.  Benim için unutulmaz bir anı olduğu için sizlerle paylaşmak istedim. :)

Ve şimdi  sohbetimize geçelim.. :)

DSC_8244

 

İrem Ezgimen: Belki birçok kişi biliyordur fakat Koray Candemir müzikal yaşamına nasıl başladı?

Koray Candemir:  Müzikal hayatıma lise döneminde okul orkestrasında başladım. :) “Milliyet Müzik Yarışması”na katıldık, bayağı ödüller aldık. İcrada “Türkiye İkinciliği”, Ceynur da  grubun solisti olarak “Türkiye Birincisi” olmuştu. Hatta şarkı da Tolga Çevik’in programında piyano çalan “Özer Atik” le yorumladığımız “Olmadı” isimli şarkı… O şarkı Türkiye İkincisi olmuştu.

İrem Ezgimen:  “Kargo” ile yolları nasıl kesişti?

Koray Candemir:  90’lı yıllarda Ortaköy’de cover çalınan çok daha eğlenceli muhteşem barlar vardı. Serkan Çeliköz ’ün ekibi  “Mr. No” isimli grubuyla bir barda çalıyorduı. Biz de yan barda “Vega”dan Tuğrul Akyüz ’le bilgisayardan :) “The Cure, Depeche Mode” falan çalıyorduk. :) Bizi dinlemişler, Kargo’yu da tekrar topluyorlarmış, bir tek solist kalmış. Mehmet, Serkan, Burak bana gelip solistliği teklif etti, öyle başladık provalara…:)

İrem Ezgimen: İlk solo albümünüz  “ Sade”  2001 yılında çıktı. 10 şarkınız ve “ Seni Sevmesem” Enstrümental versiyonu bulunuyordu…

Koray Candemir:  Tabii tabii.. Erdem Sökmen ve İsmail Soydaş o kadar iyi çalmışlardı ki… Enstrümantel versiyonunu bile koymak zorunda kaldık :)

İrem Ezgimen:  O albümde çok fazla hit şarkı vardı ama benim en çok sevdiğim şarkı “ Sade” şarkısı olmuştu.

Koray Candemir:  “Sade” yi sahnede çalmaya başlayacağız yakında…

İrem Ezgimen: Peki “Kargo” ile solo albümden sonra da çalışmaya devam ettiniz; bu sadece ufak bir ara mıydı yoksa gerçekten o zaman ayrılmış mıydı yollarınız?

Koray Candemir:  Belirsizdi… Hiçbir şey konuşmadan “Abi; böyle bir durduralım…” falan olduk. Herkes farklı fikirlerdeydi… Öyle araya iki, üç sene girdi sonra tekrar “Selim Öztürk” falan geldi, yeniden toparlandık. Mehmet olmadan dört kişi tekrar toplanmıştı.

İrem Ezgimen: “Kargo” grubu ile birçok keyifli konser ve iş yaptıktan sonra yollarınızı ayırdınız bununla ilgili birçok rivayet var fakat gerçek nedir?

Koray Candemir:  O kadar çok tekrar ediyordu ki her şey, inanılmaz bir kısır döngüye girmiştik ve müzik yapamıyorduk. Orijinal bir şeyler çıkarmak konusunda zorluk yaşıyorduk. Kargo’nun yorgunluk dönemi gibiydi… Hatta başka kayıtlar da yaptık ama olmadı. Ben müzikal nedenlerle böyle bir karar aldım.


İrem Ezgimen:
Uzun zaman “Seattle”da yaşadınız ve orada müzik yaptınız. “Seattle”da yaşamak müzikal yaşantınıza neler kattı?

Koray Candemir:  Öncelikle gitar çalmaya geri döndüm. :) Benim için müzikal olarak en büyük fark oydu. Çünkü MaSKott albümünde de bütün gitarları ben çaldım. Oradayken ben bayağı bildiğin teenage zamanlarıma geri döndüm,  evde gitar çalıyorum, çalışıyorum falan… Bir de buraya çok uzak olduğumuz için aklımızı temizledik. Sektörün ‘şarkı yapalım’, ‘hit bulalım’ gibi streslerinden uzak kaldık. Hep kendimiz için bir şeyler yaptık, içimizden nasıl geliyorsa o şekilde müzik yaptık. Bu sebeple MaSKott’la yaptığımız “Tuval” albümü bizim için çok önemlidir.

İrem Ezgimen: “MaSKott”un albümü benim için bir uzun yol albümüydü…  En baştan en sona kadar tüm şarkıları dinleyebilirdim.

Koray Candemir: Eee tamam müthişmiş.. :) O albümde Seattle’ın havası da var, hafif depresiflik de var içinde ama çok uğraştık çünkü orada kaydettik. Çok iyi bir stüdyoda çalıştık, orada Amerikalı produktörlerle çalıştık, birçok arkadaşımızdan yardım aldık. Albümde Amerikalı müzisyen arkadaşlarımız da çaldı. İnanılmaz bir deneyimdi… O kadar senenin üstüne orada öyle bir şey yapmak çok iyi geldi.

İrem Ezgimen:  “Seattle”da Serkan Çeliköz’le beraber  “Zor Bu İşler” şarkınıza klip çektiniz. Bu şarkının klibinde oradaki arkadaşlarınızın oynadığı doğru mu?

Koray Candemir: Evet doğru.. Evde parti yaptık. 60/ 70 kişi falan geldi. Evimiz üç katlıydı, alt katta geniş bir alan vardı. Kenarda stüdyo falan.. Oraya set kurduk. Üst katta parti yapılıyor herkes eğleniyor, aşağıda çekim yapıyorduk. Özellikle Simla Vural Üner ’in büyük emeği vardır. Yukarıda evin kapısından girdiğinde herkesin söyleyeceği bölümleri ellerine veriyorlar. Bizim içeride bulunan Türk arkadaşlarımız yardımcı oluyorlar, sonra ikişer ikişer aşağı iniyorlardı. O cümleleri  kaydediyorduk aşağıda.. İnanılmaz eğlenceliydi… O gün Seattle’da çevremizde kim varsa yanımızdaydı…

İrem Ezgimen:  “Maskott” projenizin devamı söz konusu olacak mı?

Koray Candemir:  Serkan’la her zaman müzik yaparım ya… :) Belli olmaz, şu anda bir şey söyleyemem de ama dediğim gibi Serkan’la her zaman müzik yaparım. Bizim aramızda senelerin kimyası var… Oturup çalıştığımız zaman da yaparız yani…

İrem Ezgimen: Düşünmeden karşında düşüncelerini okuyor artık değil mi?

Koray Candemir: Evet, evet öyle durumlar var… :)

İrem Ezgimen: Şimdi ikinci solo albümünüz “Yarım Kalan”la beraber hayranlarınıza yeniden “merhaba” dediniz.  Albümde 11 şarkı yer almakta, bu albümün başlangıç hikayesini bize biraz anlatır mısınız?

Koray Candemir:  Amerika’daki son dönemimizde Serkan’la beraber yaşarken; “MaSKott”la İngilizce şarkılar yapıp, grup olarak orada yaşatma fikrinden çok uzaklaşmış ve çok yorulmuştuk. Tabii orada yaşamak da kolay değil. Orada sıfırdan kendine bir hayat kurup, ailen, arkadaşların hayatın, her şey burada, çocukluğundan beri yaşadıkların burada ve sen orada sıfırdan başlıyorsun. “MaSKott”u durdurma kararını aldıktan sonra ben dönmeye karar verdim. Serkan da orada aranjörlük ve prodüktörlük bağlantıları olduğu için orada kalma kararını verdi. Sonra solo albüme dönük şarkılar yapmaya başladım.

İrem Ezgimen: Aslında “Sade” albümün çıktıktan sonra “Solo olarak devam etmeyi düşünüyorum.” yorumun vardı senin…

Koray Candemir:   Tabii, tabii… Ateş ve Su albümünde bulunan bir iki şarkı var onlar benim ikinci albümüm içindi mesela… Bu albümde de “Bu Şehirde” şarkısı da ilk solo albüm dönemindendir. Oradayken planlar yaptım kiminle çalışacağım, neler yapacağım, her şeyine kadar detaylıca düşündüm. “Müzisyenler için nasıl bir çalışma yaparım, nasıl bir grup kurmalıyım?” Okay Aynur ’un ekipte olması zaten kafamda hep vardı. O farklı bir adam davulcu olmasının dışında, şarkı söyler, kayıt yapar, piyano çalar, gitar falan… Her şey olduğu için onda, enteresan bir adamdır. Dört senedir çalıyoruz onunla ve birbirimizi çok iyi tanırız ve benim ilk solo albümümün de 10 şarkının yedi ya da sekiz tanesinin davullarını Okay çalmıştır.

DSC_5221İrem Ezgimen: Albümün ilk klip çalışması “ Esin İris”in sözlerini yazdığı “Kalan Giden Benim”, Harun Tekin’den “Kar” şarkısını aldın. Özellikle “Kar” neden bu kadar sevildi?

Koray Candemir:  Bilmem ki.. :)  Harun’un şarkıları genelde öyledir J Bu albümde herkesten destek aldım. Melis Danışmend ’ten söz aldım, Esin’den söz aldım, Harun’dan aldım, Korhan Futacı da saksafon çaldı.

İrem Ezgimen: İlk klip “Kalan Giden Benim” şarkısına, ikinci klip de “Ruhum Ayakta” şarkısına geldi. Geçtiğimiz günlerde bir televizyon programında “beş, altı tane klip çekmeyi düşünüyorum” dedin. Gerçekten bu kadar çok klip çekecek misiniz?

Koray Candemir:  Bu senenin sonuna kadar bayağı video çekmek istiyorum. Bazıları normal klip prodüksiyonu gibi olacak, bazılarında da benim olmadığım klipler olacak.

, İrem Ezgimen: Özdemir Asaf ’tan “Yakın” ve Aşık Veysel ’den “Keklik İdim Vurdular” şarkılarını albüme koyma fikri nereden geldi?

Koray Candemir:  Hep sevdiğim şairlerden birinin şiirini albüme koymak vardı kafamda. “Yakın” şiirini de yazmıştım bir kenara, bana hep şarkı sözü gibi gelmişti. Bir gün Harun’la oturuyorduk, “Aklında bir şey var mı?” diye sordu. “Var!” dedim ve şiiri gösterdim, çaldım. O akşam şarkının iskeletini çıkardık ve hemen demosunu kaydettik.

“Keklik İdim Vurdular”ı Serkan’ın zamanında da çalıyorduk zaten sahnede, akustik bir şeyler çalarken çıkmıştı. Ben o türküyü çok seviyordum. O haliyle muhafaza edip albüme taşımak istedim.

İrem Ezgimen: Akustik bir şeyler düşünüyordunuz?

Koray Candemir:   Akustik düşünüyorduk sonra vazgeçtik. Sahnedeki bu enerji benim için iyi… Televizyon programlarında güzel oluyor, yine de o projeyi zamanı gelince yaparız ama şu anda değil…

İrem Ezgimen: Yeni ekibinizle sahnede “Koray Candemir”den öte “Koray Candemir ve ailesi” gibi harika bir enerji var bu uyumu nasıl sağladınız? ( Mini Aile :) )

Koray Candemir:  Aile gibiyiz zaten :) Mesela ilk albümde çok güzel bir grup kurmuştum ama bu enerjiyi yakalayamamıştım. Bu albümde öyle bir şey yaptık. Okay davul çaldığı için olayın temeli gibi… Cem Şahin ve Cemre Kabaş ’ın ben birkaç ay takip ederek, her şeyi planlı programlı yaptım. Cemre’yi üç ay izledim. Herkese sordum, soruşturdum. Cem’i zaten “Roxy Müzik Günleri” yarışmasında jüri olduğum dönemde kendi grubu “Neva” ile izlemiştim. Orada onu izlediğimde onun çok iyi bir gitarist olduğuna karar vermiştim ve bir araya geldiğimizde de şükürler olsun ki herkes süper karakterli çıktı.

İrem Ezgimen: Peki Cemre aynı zamanda “Radiolux” grubuyla her Perşembe Hayal Kahvesinde ve solo projesinin çalışmaları devam ediyor, Cem’in “Neva”da hala çalması ve Okay’ın da başka projelerde yer alması sizin için zorluk yaratıyor mu? Cemre’nin solo projesi başladığında ya da konserler denk geldiğinde ne yapacaksınız?

Koray Candemir:  Bilmem :) Cemre solo albüm yapsa da “ben sana çalacağım” diyor zaten… :) Okay’ın daha önceden söz verdiği işler olduğunda “Şafak” gelip çalıyor. Şafak da harika bir adam ve iyi bir davulcudur.  Fakat birçok iş kesişirse ben kendi işimi başka tarihe erteliyorum. Çünkü grup olarak çalmak istiyorum. “Kim olursa olsun çalsın ben de orada çalayım” gibi düşüncem yok. Benim için onlarla çalmak ve onlarla eğlenmek daha önemli…

İrem Ezgimen:  Kendi yazdığınız şarkı sözlerinin ilham kaynağı nedir?

Koray Candemir:  İçinde bulunduğum ortam, yaşadığım bir ilişki ya da çevremde bir arkadaşımın yaşadığı bir ilişki, onların hikayesi…  Her şey etkileyebiliyor beni, çok değişken ama genel olarak kendilerini belli ediyorlar..

İrem Ezgimen: Şarkılarınızı albüm için seçerken nasıl eleyebiliyorsunuz?

Koray Candemir:  Bu albüme şarkıları seçerken Burak da çok yardım etti. Kendime ait bir standartım oluyor, onun altında kalanları eliyoruz.

İrem Ezgimen: Aynı zamanda “Gece”nin ilk albümünün prodüktörlüğünü yaptığını biliyorum. Prodüktörlüğe devam etmeyi düşünüyor musun?

Koray Candemir:  “Gece” grubu ile tam bir “abi, kardeş” durumu söz konusu, onların projesi beni çok heyecanlandırmıştı. Onlar da bana gelip albüm prodüktörlüğünü teklif edince ben de kabul etmiştim. Tekrar yapmam için aynı heyecanı hissetmem lazım… Ağır iş prodüktörlük, her şeyi organize edersin. Hele ki; bir grubun prodüktörlüğünü yapıyorsan;hem psikolojik olarak, hem iş olarak,hem kafa olarak hem de bir müzisyen olarak stüdyo içerisinde çok yorulacağın iş. Çünkü her şeyi dengede tutmak zorunda olduğun için…

İrem Ezgimen: Yurtdışında müzisyen olarak yaşamak ve sadece bu işten geçinebilmek gibi bir imkan var mı?

Koray Candemir:  Buradaki müzik sektörü, orası ile kıyaslandığı zaman ufak tabii ama orada da çok fazla grup ve şarkıcı var. Orada da var olmak  zor… O kadar kolay bir iş değil. Şükürler olsun ben 20 yaşından beri hem istediğim işi yapıp, hem de o işten hayatımı kazanıyorum.

İrem Ezgimen: Bunu sormamın sebebi hem Seattle’da müzik yaptın hem de Türkiye’de zaten bilindik bir yerdesin, yani çok tanınıyorsun, biliniyorsun, çok seviliyorsun… Hani Türkiye’nin dışında yurt dışında kalsaydın ya da sadece müzik yapmak için kalır mıydın?

Koray Candemir:  İşte, denedik, denedik ama kalamadık :) Belki 20’li yaşlarda gitseydik farklı olurdu. Düşünsene burada bir kariyerin var ve Türkçe müzik yapmak başka bir şey, İngilizce müzik yapmak başka bir şey… Orada var olmak için İngilizce müzik yapmak zorundasın çünkü Türkçe müzik yaptığında var olmazsın. İngilizce müzik yaptığın zamanda başlarda kendini farklı hissediyorsun. Türkçe müzik yapmaya devam edeceğim ama hayallerim arasında İngilizce müzik yapıp aynı zamanda hem burada hem de orada müzik yapma hayalim var.

İrem Ezgimen: Türkiye’de müziğin gidişatı ile ilgili fikirleriniz nedir ve sizce sorun olan konuları nasıl düzeltebiliriz?

Koray Candemir:  Müzik sektörünün içinde devrim yapılması gerektiğini düşünüyorum. Hem meslek birlikleri anlamında hem de telif hakları anlamında. Yasalar var ama onların uygulanması gerekiyor. Sağlıklı bir şekilde uygulanırsa herkes var olabilir ve böylelikle alan da açılmış olur.  Şu an ki duruma bakarsak “No name” bir grubun ya da kişinin çıkıp bir şeyler yapması inanılmaz zor… İşin kötüsü şu an etrafta çok da iyi gruplar var fakat kimsenin haberi yok. İnterneti hepimiz “kullanıyoruz” diyoruz ama Türkiye’de belli başlı sosyal medya siteleri dışında veya merak edilen haberlere bakmak dışında internet çok da araştırma aracı olarak kullanılmıyor.

İrem Ezgimen: Yeni çıkacak isim ve gruplara tavsiyeleriniz nelerdir?

Koray Candemir:   İnandıkları işi yapsınlar! Zevk aldıkları ve sevdikleri müziği yapsınlar, dirayetli ve sabırlı olsunlar. Özellikle sabretmeyi bilsinler.

İrem Ezgimen: Müzik dışında yıllar önce Ferzan Özpetek’in “Cahil Periler” filminde oynadığınızı biliyorum. Oyunculuk veya reklam filmi teklifleri geliyor mu, bunlara bakışınız nedir?

Koray Candemir:   Senaryosunu beğendiğim bir sinema filminde oynamak çok isterim ama son 10 yıldır Türkiye’de ciddi bir dizi tüketimi olduğu için dizi ve dizi oyuncuları sektörü kaplamış durumda ve millet hem para kazanmak için, hem biraz popülerlik için bu işi yapıyor. Ya da mesleğini yapmak için oynayanlar da var. Fakat ben oyuncu olmadığım için bir dizide oynamam demek, oyunculuk kariyeri yapmam demek, o ayrı bir kariyer. Öyle bir şey de kafamda olmadığı için, yani “2 sene ya da 3 sene bir dizide oynamak” demek benim için zaten “oyuncu olmak” demek. O zaman da zaten oyuncu olmak isterdim.

DSC_5170

 

Bu keyifli sohbetin artık sonuna geldik. Aradan geçen 10 yıl sonrasın da oturup bu keyifli sohbeti gerçekleştirmek beni inanılmaz mutlu etti. Aranızda daha önce Koray Candemir ‘i canlı performans dinlemeyenler varsa kesinlikle bir cuma akşamı Beyoğlu Hayal Kahvesi sahnesinde izleyin. ( Sonra benim gibi her hafta gitmek isteyeceksiniz.Kapıdan kovsalar bacadan giriyorum :D )

Her konserde mini ailenizin bir üyesi gibi hissettirdiğiniz için; öncelikle sevgili Koray Candemir’ e ve mini ailesine ve tabii ki; bu keyifli sohbetin gerçekleşmesine imkan sağlayan  Bilge Öztürk ve Aslıhan Avcı’ya çok teşekkür ederim.

IMG_20140410_011316

İrem Ezgimen (DikkatMüzik!, 2014)

Radyo Boğaziçi Müzik Ödülleri’ne adayız

Dikkat-Müzik
Albüm haberleri, yorumları ve röportajlarıyla müzik dünyasının nabzını tutan DikkatMüzik! , geçtiğimiz yıl olduğu gibi bu yıl da Radyo Boğaziçi Müzik Ödülleri’nde “İyi Müzik Blogu/Sitesi” kategorisinde aday gösterildi.
 

Facebook üzerinden gerçekleşen oylamaya katılarak DikkatMüzik!’i desteklemek isterseniz:

Röportaj: Nükleer Başlıklı Kız

Nukleer-Baslikli-Kiz-Gonullu-Kole-300x300Nükleer Başlıklı Kız’ın hikayesine en başından başlamak istiyorum.
Sizlerle aslında 2005 – 2006 yıllarında ben Radyo Klas’ta İrem’le Rock programını yaptığım dönemde tanışmıştık. O dönem de program içerisinde albümsüz gruplara da yer veriyordum ve sizlerden biri bana ulaşıp ilk albümünüz içerisinde de yer alan “Zor “ şarkınızı yollamıştınız. O dönemde aldığım en başarılı demo kayıt sizden gelmişti ve hala aklımın bir köşesinde aynı zamanda da arşivim de yer almaktadır.

NBK: A a acaba kim göndermişti çok merak ettim ama süpermiş, iyi ki göndermiş :))

İrem Ezgimen: Bizlere “Nükleer Başlıklı Kız” ı tanıtır mısınız?

NBK: Bizim hikayemiz 2005’in son aylarında başladı. Üniversite yıllarında kurulduk.. İlk başladığımızda 5 kişiydik daha sonra eleman değişiklikleri falan derken en son 2009’da Tansel girdi devreye ve  2 kişi olarak devam ettik gruba.. Hiç zaman kaybetmeden albüm için besteleri tamamlamak için işe koyulduk.. Tabi ondan önce yaşanan 4 yıl içerisinde, yarışmalarda kazanılan bir 1.’lik oldu, birinde de dereceye girdik.. Yani  şu anda 2 albüm yapmış 2 kişilik bir grup olarak hayatına devam eden bir grup Nükleer Başlıklı Kız..

İrem Ezgimen: İlk albümün hazırlık dönemini ve çıkışını anlatır mısınız?

NBK: 2. albümümüzde de olduğu gibi ilk albümde de her şeyi kendimiz üstlendiğimiz için tabii sancılı ve uzun bir donem geçirdik ama şanslıyız ki her zaman albüm yapım süreçlerinde yanımızda olan iyi müzik prodüktörleriyle çalışıyoruz mesela 1. albümde Volkan Başaran vardı, 2.  albümde de Volkan Yırtıcı hep yanımızda oldu.
Albümün bitmesi 2 seneye yakin bir zaman aldı yani aslında 2009’un başında Tansel’le albüm için işe koyulduk ama 2010’un son aylarında albümü çıkarabildik.. Tabii piyasaya çıkışı başka bir sancılı dönem, artik eskisi gibi müzik şirketleri yok. Öyle büyük yatırımlar yaparak yeni isimlerin önünü açma riskine giremiyorlar, o yüzden birazcık armut piş ağzıma düş olayları var. En sonunda “Gişe Organizasyon” ve Favela Records”la anlaştık. Ayni sancılı süreçleri 2. albümümüz “ Gönüllü Köle” de de yaşadık ama en sonunda “hiç olmaz, bizimle ilgilenmezler!” diye baktığımız piyasanın en büyük yapım şirketlerinden biri olan DMC ile anlaştık. İlk görüşmeden itibaren olumlu yaklaşmışlardı, çok şaşırmıştık ve daha sonrasın da arayıp bu albümü basmak istediklerini söylediler ve albüm  DMC ‘den çıktı. Bizim için çok büyük mutluluk ve şans tabi..

İrem Ezgimen: Bu sorum açıkcası biraz şahsi olacak ama yinede merak ediyorum :D İlk albümünüz de bulunan “ Eğer İstersen” şarkısı ile tanışmam biraz ilginç oldu… Fakat o şarkının benim hayatımda önemli bir yeri ve güzel bir hikayesi var. Sizden bu şarkının gerçek hikayesini öğrenebilir miyiz?

( Meğerse şarkının gerçek hikayesi, klibinde gerçek hikayesi çıktı!.. )

NBK:  Aslında şarkinin hikayesini klipte de anlatmaya çalıştık ama ne kadar başarılı olduk bilemiyorum. Hikaye şöyle; Birbirini çok seven iki samimi arkadaş; erkek çok çapkın sürekli başka kızlarla, ama kız çaktırmamaya çalışsa da aslında yakın arkadaşı olan bu erkeğe aşık ama bir türlü itiraf edemiyor ve erkeğin çapkınlıklarını izliyor ve bir yandan acı çekiyor.  Erkek her ayrıldığı kızdan sonra gelip bizim kıza dert yanıyor ve bizim kız da hep bunu dostça teselli etmek zorunda kalıyor ama sonunda kız isyan ediyor “bir de donup geriye baksan da yanında hep kim vardı bir görsen, hem senin bu geçici acıların hem de bu benim bilmece gibi yıllardır yaşadığım acılar bitse” diyor. :))

İrem Ezgimen: İlk albümde de çok güzel şarkılarınız vardı ikinci albümde de aynı şekilde çok keyifli ve güzel  sözler ve müzikalite de nelere dikkat ediyorsunuz?

NBK: Çok teşekkür ederiz:) Samimiyete, yeniliğe, sounda dikkat etmeye çalışıyoruz..

İrem Ezgimen: Albümlerinize koyacağınız şarkıları nasıl belirliyorsunuz?

NBK: Yani aslında albüme koyacağımız şarkılar kendilerini belirliyor gibi bir durum oluyor, çok stratejik düşünmüyoruz, gerçekten kendimiz bile dinlerken sıkıldığımız bir şarkı varsa onu zaten koymanın bir anlamı yok. Yani koyacaklarımızdan çok koymayacaklarımızı belirlemek daha kolay:))

İrem Ezgimen: İlk albüm ve ikinci albüme baktığımız da ilk albüm bu albüme göre sanki biraz daha sert bu sound’a geri dönecek misiniz yoksa ikinci albümde ki gibi mi gidecek her şey?

NBK: Vallahi aslında bizim için önemli olan şey kendini tekrar etmemek, yaptığının üzerine birşey daha ekleyebilmek ya da değiştirebilmek. O yüzden 3. albümün soundu konusunda ne desek yalan olur.. NBK’nın dokusunu kaybetmeden dubstep de yapabiliriz , tamamen akustik bir albüm de yapabiliriz… Müzik bu kadar uçsuz ve özgür olduktan sonra ve yapılan iş bize göre kaliteli olduktan sonra herşey olur :)

İrem Ezgimen: Bu albüm de kimlerle çalıştınız?

NBK: Müzik prodüktörlüğünü ve mixlerini Volkan Yırtıcı yaptı. Mastering Çağlar Türkmen yapti. Davulları yine ilk albümümüzde de bizimle çalışan Kuzey Yılmaz çaldi. 8 şarkının bas gitarlarını Koray Ergunay, 2 şarkının bas gitarlarını Eray Kılınç çaldı. Yaylılar Alper Kömürcü yaylı grubu tarafından çalındı. Albüm DMC ‘den çıktı.

İrem Ezgimen: İkinci albümünüz “Gönüllü Köle” de bulunan şarkıların hepsi birbirinden güzel hani şahsen “bu şarkıyı da atlayıp diğer şarkıya geçeyim” durumu olmadan keyifle dinlene bilen bir albüm olmuş. Albümün çıkış şarkısı “ Ağlayan Kalbim” düet bir şarkı bunun oluşumunu anlatır mısınız? Tuna Velibaşoğlu ile çalışma şansını nasıl yakaladınız?

NBK: Tansel bu şarkının temasını bulmuştu ve sürekli bunu çalıyordu, ben de önce bu şarkıya vokal melodisi bulmuştum ama sözleri bir türlu yazamamıştım. O sıralarda da Neşet Ertaş vefat etmişti ve ben çok üzülmüştüm. Onunla ilgili bir belgesel izliyorduk TV’de ve ben Neşet Ertaş ‘ın küçükken yaşadığı bir aşk hikayesinden çok etkilendim, çok masum bir hikayeydi.. Sonra bu aşk hikayesinden yola çıkarak, 2 kişinin birbirine cevap verdiği bir söz yazmak istedim… sonra düşündüm “Neşet Ertaş nasıl böyle içten söz yazıyor, nasıl bu kadar samimi ifade edebiliyor kendini” diye çok etkilenerek, aynı onun yaptığı gibi kendimi bıraktım ve bir süre onun gibi düşünmeye çalıştım, sonrasında daha önce hiç yazmadığım kadar akıcı bir şekilde bu şarkının sözlerini patır patır döküldüm:) Tabii benimki biraz daha yeni jenerasyon samimiyetiyle oldu ama yine de yazdığımda çok mutlu oldum:)  (Bunu da ilk defa sana anlattim haberin olsun:))
Tuna olayı da şu şekilde oldu; şarkıyı zaten düet olarak yaptık, Tuna’da bizim çok yakın bir arkadasımız,  o kadar yakınızda bu şarkının kimyasına en çok yakışabilecek seslerden biri varken başkasını aramaya gerek yok, direk Tuna’ya sorduk o da sağolsun kabul etti. :)

İrem Ezgimen: İlk klibinizi kim çekti? Kimlerle çalıştınız?

NBK: İlk klibimiz çok genç bir yönetmen tarafından çekildi. Burcu Erdoğan.. Hatta ilk yaptığı büyük iş bizimkiydi ama çok güvendik ona, güvenimizi boşa çıkarmadı. Hatta onlarla “Pişman Değilim” in klibini de çektik, bu aralar bitirmek üzereler:)

İrem Ezgimen: İkinci klip albümün İstanbul lansman konserinde ki ilk dinlediğimiz şarkıya “Pişman Değilim” e geldi ne zaman çıkıcak?

NBK: Nisan başında diyelim:)

İrem Ezgimen: Ankara’da yaşamanın ve müzikal açıdan zorluklar neler?

NBK: Ankara’da yaşamanın bir zorluğu yok hatta İstanbul’dan daha rahat:) Sadece gezilebilecek yerler kısıtlı… O yüzden aynı çember içinde dönüp duruyorsunuz, bir süre sonra hareket etmeseniz bile oluyor. :)) Müzikal açıdan zorluğu ise aslında sadece konser etkinlikleri ve o etkinlikleri yapabileceğiniz yerler çok az… O yüzden hep aynı yerlere, aynı insanları izlemeye gitmek zorunda kalıyorsunuz.Son birkaç senedir performance hall’lerin artışı ve bar programları kadar albümlü grupların, sanatçıların konserleri de artmaya başlamasıyla büyük bir hareketlilik geldi :) Ama artik biz İstanbul’da olduğumuz için bu tarz sıkıntılarımız kalmadı.

İrem Ezgimen: İstanbul konserleri ne zaman?

NBK: Henüz net bir tarih yok, netleştikçe Facebook, Twitter ve web sitemizden duyuruyoruz.

İrem Ezgimen: Sosyal Medya ile aranız nasıl?

NBK: Elimizden geldiğince samimi olmaya çalışıyoruz kendisiyle… Zaman zaman sinir bozucu olabiliyor ama genelde seviyoruz kendisini:)

İrem Ezgimen: Dijital kayıtlar ekliyorsunuz bunun devamlılığı olacak mı? (Akustik Videolar)

NBK: Tabii olacak.. Hatta bu aralar DigiHead ile yaptığımız akustik performans videolarini paylaşmaya başladik.. İlk 2’sini youtube’da izleyebilirsiniz.. Gizli saklı 3-4 tane daha var, onları da zaman içerisinde çıkarıcaz meydana:)

İrem Ezgimen: Eklemek istediğiniz başka bir şey var mı?

NBK: Samimiyetin icin cok tesekkur ederiz:)

İrem Ezgimen: Asıl ben sizlere ve sevgili Turhan Ulgur’a çok teşekkür ederim. Başarılarınızın devamını dilerim en yakın İstanbul konserinde görüşmek üzere :)

“Müzik Blogları Fikir Takımı” buluşmaları devam ediyor

muzikbloglariTolga Akyıldız öncülüğünde bir araya gelen ve düzenli aralıklarla buluşmalarını sürdüren Müzik Blogları Fikir Takımı‘na üye blog sahipleri, bu yılın ilk buluşmasını geçtiğimiz günlerde Şişhane’de Safi Meyhane’de yaptı.

Mor ve Ötesi’nin başarılı solisti Harun Tekin’in konuk olduğu gecede blogger dostları grupla ve müzik dünyasıyla ilgili merak ettiklerini müzisyenle paylaşırken Yeni Rakı eşliğinde keyifli bir sohbet gerçekleştirdi.

Moderatörlüğünü Tolga Akyıldız’ın üstlendiği ve Türkiye’nin önde gelen müzik bloglarını biraraya getiren Müzik Blogları Fikir Takımı, bu yıl da yerli ve yabancı müzik piyasasıyla ilgili konuları çeşitli aralıklarla ele almayı ve tartışmayı sürpriz konuklar eşliğinde sürdürecek.

Röportaj: “Control+Z”

profil-1

Control+Z  yepyeni bir grup… Hem kendilerini hemde albümlerini hep beraber tanıyalım.

İrem: Control+Z kimdir? Kendinizi bize tanıtır mısınız?

Buğra: Üniversite yıllarında Edirne’de tanıştık. Resmi olarak tanışmadan önce bile birbirimizi bilirdik çünkü aynı barlara takılır farklı gruplarda çalardık. Daha sonra bir yarışma vesilesi ile bir araya geldik. Ardından birkaç tane daha yarışmaya katıldık ve çeşitli dereceler elde ettik. Yarışmalarda başarılı olmak bu bağları kuvvetlendiriyor. Çünkü sizinle aynı amaç için uğraş veren yoldaşlarınız var. O günden bugüne aynı kadro ile devam ediyoruz.

Gökhan: Aslında Control+Z’ nin bir araya gelme amacı da biraz farklılık taşıyor. Buğra’nın da dediği gibi birbirimize tanıyıp farklı gruplarda çalmamıza rağmen bir araya gelip Control+Z’yi oluşturma sebebimiz cover yerine tamamen beste üretmek ve beste çalmak fikriydi. Bunun uzun yıllar zorluğunu çektik diyebilirim.

İrem:Albümden önce neler yapıyordunuz?

Buğra:Cornershopismindecover yaptığım bir grubum vardı. O vesileyle çok değerli müzisyenlerle beraber çalışma fırsatım oldu. Bir yandan da okulum devam ediyordu.

Gökhan: Üniversitenin ilk yılları olduğu için okul dışında çok alternatifiniz olmuyor. Mihraç’la birkaç cover projesinde birlikte çalıyorduk.

Başar: Çeşitli gruplar, sanatçılar, senfoni ve oda orkestralarıyla çalıştım. Aynı zamanda bir yandan konservatuvarı okuduğum için derslerime yoğunlaşıyordum.

Mihraç: Gökhan’la ev arkadaşı olduğumuz için onunla farklı gruplar denedik. Ben bir yandan İstanbul’da devam eden cover projelerinde çalıyordum. Edirne’den git gel zor olsa da söz konusu müzik olunca fedakârlıklar kaçınılmaz oluyor.

İrem:Albüm yapma kararını nasıl verdiniz?

Buğra: Albüm yapmak biraz da ortalığı toparlamak demekti. O kadar çok şey birikiyor ki, bu duyguları en samimi şekilde kaydedip dinleyiciye sunmak ve anlattığımız duyguya ortak olduklarını görmek, belki de bizi müziğe bağlayan en önemli unsur. Yani geç kaldığımızı düşünsek de ilk adımı atmak için “Sadece Dinle”yi çıkarmak bizim için önemliydi.

Gökhan: En baştada dediğim gibi biz bir yola girmeye karar verip sonu bizi albüme götürmedi. Z’yi ilk kurduğumuzdaki amacımız buydu diyebilirim. Sonuçta herkes grup kurarken sonunda albümü düşler ama bizim direk hedefimiz buydu. Biraz planladığımız tarihten geç çıktı onu da nazar boncuğu olarak görüyoruz.

İrem:Albümde kimlerle çalıştınız?

Mihraç: Albümü SAE stüdyolarında Özkan Oral önderliğinde kaydettik. Albümde Cihan Erkene, Gökçe Dayanç, İdil Ağaoğlu, Çağrı Nar, Onur Nar, Serhan Güneysu, Yılmaz Şenyaylar gibi değerli müzisyenlerle çalıştık. Kapak tasarımı Can Köseoğlu, fotoğraflarıysa Akın Bağcılar çekti. Emre Turhal ve Ümit Kış’ta desteklerini esirgemediler.

İrem:Albümün hikâyesini anlatır mısınız?

Gökhan: Bu soruyu kime sorsanız sanırım kimse çok kolay bir süreç anlatmayacaktır. Bizde aşağı yukarı aynı süreçlerden geçtik. Tabiri caizse başımıza gelmeyen kalmadı diyebilirim. Belki de bu zorlukları aştığımız için bu kadar kıymetli. Örneğin ilk klibimizi yayınlayana kadar öncesinde 3 klip daha çekmiştik. 6 şarkı yayınlamaya karar vermeden öncesinde 4 şarkı yayınlayacaktık. Sonrasında daha uzun bir albüm fikri çıktığında 10 şarkı için stüdyoya girmiştik. Nihayetinde çıkan 6 şarkı oldu. Şartlar ve durumlar devamlı değiştiği için bizde artık ayak uydurmak zorunda kalabiliyoruz.

İrem:Albüm kartonetinin arkasındaki hikâye nasıl ortaya çıktı?

Gökhan: Buğra’nın yazdığı sözler bizim için çok değerli ve tabi hissettirdikleri de. Kafamda uzun zamandır böyle bir hikâye oluşturma isteği vardı. Açıkçası bunu yazarken albüme koyarız diye düşünmemiştim. Sonrasında çocuklarda okuduğunda koyma kararı aldık. İpucu vermek istemiyorum ama orada belki de 3. albümde bile ortaya çıkacak dipnotlar var. O yüzden hoşça kal yağmur adam, bonie ve clyde’ın yanında tüm cesaretin ve özgürlüğünle sözü benim için çok şey ifade ediyor.

İrem:Edirne’den sonra İstanbul’da müzik yapmanın zorluklarını anlatır mısınız?

Buğra: Eskiye oranla şu sıralar zor değil aslında. Artık aynı evde kalıyoruz ve alt katımızda stüdyomuz var. Sürekli faaliyet halindeyiz. Müzik biriktiriyoruz.

Mihraç: İstanbul, Edirne’ye oranla çok daha büyük bir piyasa ve köşe başlarını tutmuş çok fazla grup ve müzisyen var. Bunların arasında bizde varız demek tabi ki zor. Ama sonuçta bir hevesle yola çıkmadığımız için bunu zamanla başarabileceğimizi düşünüyorum.

İrem:İstanbul sizi zorluyor mu? Hayatınızda neler değişti?

Buğra: İstanbul bizi yoruyor…

Gökhan: Başta ulaşım olmak üzere İstanbul’un zorluklarını yaşıyoruz. Birde herkesin bir ikinci işi olduğu için kalan zamanlarda müzik yapmak bunun en zor kısmı olsa gerek. Onun dışında şuan için çokta fazla değişiklik yok sadece biraz daha yoğun yaşıyoruz.

İrem:Control+Z ‘nin Edirne’de çok ciddi bir kitlesi var onları nasıl ayakta tutabiliyorsunuz?

Buğra: Sağolsunlar oraya gittiğimizde misafir değil de daha çok ev sahibi gibi hissettiriyorlar. Genel olarak bizi dinleyenleri hayran ya da kitle diye adlandırmak yanlış olur. Onları biz dost olarak görüyoruz. Konser öncesi ya da sonrası kontak kurmayı seven bir grubuz. Sohbet ederken onların duyguları, enerjileri anında bize geçiyor.

Başar: Edirne bizim diğer evimiz. Orada tanışıp zaman geçirdiğimiz o kadar çok arkadaşımız var ki, Conrtrol+Z’nin oluşumu ve ilerlemesinde onların çok payı vardır.

İrem:Sosyal Medya ile aranız nasıl?

Başar: Bireysel olarak çok aktif olmasak da Control+Z adına aktif olmaya, yeterli kadar bilgi vermeye çalışıyoruz. Günümüzde konserler dışında diğer tüm etkileşimler artık sosyal medyadan geçiyor.

İrem:Radyo ve televizyon ile aranız nasıl?

Başar: Mümkün olduğu kadar tüm gelen talepleri karşılamaya çalışıyoruz. Şuan için fena gitmiyor diyebiliriz. Tabii görsel basın çok etkili mümkün olduğu kadar fazla kitleye ulaşmak istiyoruz.

İrem:İstanbul beklentinizi karşıladı mı?

Gökhan: Beklentilerimiz hiçbir zaman maksimum seviyede olmadı fakat tabi ki gelecekle ilgili çok güzel planlarımız var. Sadece Dinle bizim için bir adımdı. Beklentilerimizin gerçekleşmesi açısından ikinci albüme çok güveniyoruz aslında onu yayınlamak içinde sabırsızlanıyoruz.

İrem: Web sitenizi ve hayranlarınızın sosyal medyada Control+Z’yi takip edebilecekleri adresleri öğrenebilir miyiz?

Mihraç: Bize controlzband.com web sitemizden ulaşabilirler. Onun dışında Facebook.com/controlzband, Twitter.com/controlzband ve Insgtagram.com/controlzbandadreslerinden ulaşabilirler.

İrem:Yeni gruplardansınız albüm yapacak diğer arkadaşlar için tavsiyeleriniz nedir?

Buğra: Samimi olarak şunları söyleyebilirim; Her şey hak ettiği gibi gidiyor hayatta, ne eksik ne fazla, her şey hakettiği gibi… Müzik de öyle. Gerçekten çok emek verdiysen, samimiysen ve güveniyorsan ortaya çıkarttığın eserlerin enerjisi de karşıya o denli geçiyor. Ve en önemlisi; acele etmek, bir an önce çıkmasını istemek, o işin düzgün yapılmaması demektir. Konfüçyüs’ün çok güzel bir sözü var. ”Durmadığın sürece ne kadar yavaş gittiğin önemli değildir”.

Röportaj:
İrem Ezgimen (DikkatMüzik!)

Aydilge “Acı cömerttir aslında. Geçici, ucuz hazlardan çok daha fazlasını öğretir anlayana”

IMG_20140203_203753

Bir sanatçı, farklı bir ruh, arkadaşlıktan dostluğa…

Aydilge ‘yi ilk video klibi “Yalnız Değilsin” sayesinde tanımıştım. Şarkı o dönemde hissettiklerim konusunda yalnız olmadığımı benim gibi hisseden ve düşünen başka birilerinin de varlığını bana yeniden hatırlatmış kendimi iyi hissetmemi sağlamıştı. Yıllar geçiyor o güzel şarkılar, güzel video klipler yapmaya devam ediyordu.

Bir gün kendi grubumun provasında eski gitaristim (Onada ayrıca teşekkür ederim.) Sevgili Ümit Eren Oğuz ( Şuan da “Hayat Meyal” grubunun gitaristi ve onlarında yakında albümleri çıkıcak.) “İrem Aydilge’yi sever misin? Eğer seviyorsan sahnede bir iki şarkısını söylemek ister misin?” dedi. “Tabii ki severim özellikle ‘Yalnız Değilsin’ şarkısını söylesek ne güzel olur…” dedim. Bir anda playlistimize dört tane “Aydilge” şarkısı eklendi tüm ekip özellikle ” Sorma” coverına bayıldık. Hatta o kadar güzel olmuştu ki bizim yaptığımızı beğenmedik ve şarkıyı geri çektik. Gitaristler şarkıları çalarken çok eğleniyor özellikle gitar sololara bayılıyorlardı.

Aradan bir kaç zaman sonra sevgili Tolga Akyıldız’ın düzenlediği “Açık Sahne” etkinliğin sayesinde kendisi ile yüzyüze tanışma fırsatı yakaladım. Sakin ve güler yüzlü tavrı hemen kendisi ile röportaj yapma isteğimi tetikledi ve bir anda ” Müsait bir gününde röportaj yapabilir miyiz?” diye ağzımdan hemen sözcükler dökülü verdi. Allah’tan o kadar naif ve tatlı ki “Tabii ki..” ne zaman istersen dedi.

Bu güzel günden bir süre sonra, benim için hayat ” Sorma ne haldeyim, sorma kederdeyim…” kıvamına gelmişti. Facebook iletimde bunu durumu anlatan bir kaç cümle yazdım ve bir anda dert ortağım oldu. Röportajdan öte onunla muhabbet sohbet edip, dostum olmasını istiyordum. Kadıköy sahnede ki konserine gittik ilk defa canlı performans olarak ekibini ve kendisini izliyordum. Sahnedeki o pozitif enerjisi ve güler yüzü herkes görmeli…

Bu konserin ardından yurtiçi ve yurtdışı bir çok konserler verdi ve sonunda sıra İstanbul’a gelmişti konsere zaten gidecektim ama konserden bir hafta önce bir hatırlatmada bulundu ve sonra da “sahnede beraber bir şarkı söyleyelim mi?” dediğinde inanılmaz mutlu olmuştum. (O konserde 90’lar da çok izlenen ve sevilen dizilerden ” Süper Baba” filminin soundtrack şarkısı ” Bana Bir Masal Anlat Baba” şarkısını beraber söyledik. )

Keyifli bir o kadar da eğlenceli geçen konserin ardından hemen artık röportajı yapmak istiyordum. Hemen sonraki haftasonu buluştuk. (Açıkcası röportajdan öte bu kadar hassas ve duyarlı biri ile karşılıklı sohbet etmek istiyordum.:)) Canım üniversite’den sınıf arkadaşım Çilem Ergül’de her zaman olduğu gibi yanımdaydı yolda bana “Soruların nerde ne soracaksın?” dedi “Soru filan yok!” dedim “İrem saçmalama röportaja gidiyorsun sorular olmazsa ne yazacaksın?” dedi bende “Hayır ben muhabbet etmeye gidiyorum. Aydilge çok farklı biri arkadaşım olmasını istiyorum” dedim. Suratıma bir bakışı vardı anlatamam… Hatta “Bütün akşam o kadar konuştuk neyi nasıl toparlayıp yazacaksın çok merak ediyorum”  diyip durdu. O güne kadar benim için hassas, naif, hemen kırılabilecek gibi olan kişi bir anda aslında ne kadar güçlü, kendi ile yüzleşmiş, egodan çoook uzaklarda, duyarlı biri vardı karşımda…

Bir çoğumuzun (bende dahil) ne kadar üzgün ya da mutsuz olsak da hep güçlü görünme isteğinin aslında ne kadar saçma olduğunu anladım. Dedim ki ” Üzgün olduğum zaman, hep iyi gözükmeye çalışırım bir şeyleri insanlardan saklarım.” Aydilge’nin cevabı o kadar güzeldi ki; “Duygularını özgür bırak. Derinde paletsiz, tüpsüz, korkusuz çırılçıplak yüzebilmek için… Teninle deniz arasına, ruhunla aşk arasına hiçbir şey koymadan…Kahramanca  hissetmek asıl marifet bunca robotlaşmış insan arasında… Acıdan, hüzünden kaçmadan her duyguyu kucaklayabilecek kadar cesur olabilmek… Hayatın her mevsimini kucaklayabilmek… Tek boyutlu değil, üç boyutlu yaşayabilmek… ” dedi. Bir anda gerçekten ne kadar haklı olduğunu anladım. ( “Bunu biraz düşünün!” derim ;) )

Kendisi ile o kadar barışık ki, yeri geliyor kendini çekinmeden eleştiriyor yeri geliyor, ortak piyasayı paylaştığı insanları açık sözlülükle eleştiriyordu. ( Amacım ortalığı karıştırmak olmadığı için kişi ya da grup adı söylemeyeceğim sadece samimiyetini anlatmak için bu kadar detay yazdım.) Yazmış olduğu dört tane güzel kitaptan (Kalemimin Ucundaki Düşler (1998), “Bulimia Sokağı (2002)”,“Altın Aşk Vuruşu (2004)”,“Aşk Notası (2011) ) ve bu kitaplarda bahsettiği kişilerin kimliklerine bürünmenin ona keyif verdiğinden konuştuk. Şarkı bestelerken ve söz yazarken büründüğü ruh haline biraz dokunduk… Dokuz Sekiz firmasından ve Ahmet Çelenk’le çalışmaktan ne kadar mutlu olduğu ve onlarla çalışmanın ona verdiği keyiften konuştuk. Yurtdışında ve yurt içinde  gerçekleştirdiği konserlerinde dinleyicinin katılımının çok güzel olduğunu ve  yüksek olduğu için İstanbul’a geldiğinde çok keyifli ve kendisine yaşattığı mutluluğu paylaştı. Fakat İstanbul ‘da bulunan ve artık bir avuç kalan konser mekanlarında konserlerinin bilet fiyatlarının öğrenciler için çok yüksek olduğundan ve zaten azıcık kalan bu mekanlarda da bilet fiyatlarının yüksek olması dinleyicinin konsere gitme isteğini azalttığını düşünüyor. Şahsen ben de bu konuda kendisi ile aynı fikirdeyim. Bir avuç mekan kaldı her öğrencinin konserlere gidebilmesi gerektiği kanısındayım. Öğrencinin bütçesi bellidir hele bir de İstanbul gibi büyük bir kente başka bir şehirden geliyorsanız. Konsere gitmek sizin için çok büyük bir lüks haline gelir. O yüzden konser biletleri konusunda kesinlikle indirim sağlanması gerektiği fikrindeyim.

Mutluluk kavramı üzerinde düşünüyormuş bu aralar. İnsanların acı çekmekten korktukları için hayatı gerçek anlamda yaşamaktan kaçtıklarını söylüyor. “Acı cömerttir aslında. Geçici, ucuz hazlardan çok daha fazlasını öğretir anlayana” diyor. “Acıyı, sıkıntıyı göze alırsak, gerçek anlamda yaşarız kana kana… Gerekirse de kanaya kanaya. Ama mutlaka hakiki doyumlarla. Hem birazcık kandan bir şeycik olmaz,içinde hakikat varsa…”

Yeni bir projeleri var bununla ilgili ben kopyasını veriyorum ama ne olduğunu söylemeyeceğim sizler Aydilge’nin facebook’ta bulunan; www.facebook.com/aydilge sayfasından ya da twitter’da @AydilgeSarp sayfasından detaylarını alabilirsiniz.. Konser tarihleri 14 Şubat Public Cafe&Bar Çorlu; 15 Şubat Volume Alsancak İzmir ve 22 Şubat BKM Mutfak Sahne İstanbul sahnelerinde olacak.

Aydilge’ye o güzel ruhunu bizlerle paylaştığı için, harika cesareti için, güzel şarkıları ve güler yüzü için teşekkür ederim. Nice keyifli sohbetlerimiz olsun…

Sevgili editörümüz Olcay Tanberken ben size ve takipçilerimize kısacık zamanda tanıyabildiğim kadarıyla “Aydilge” yi anlattım sende artık röportaj yaparsın. J Herkese sevgilerle…

Özel Dosya: Dikkat 2013

dikkat2013Gündemi epeyce yoğun geçen bir yılın ardından yeni umutlar ve heyecanlar ile 2014’ü karşıladığımız şu günlerde 3 yıllık geleneğimize ara vermeden geçtiğimiz yılı -elbette konumuz dahilinde- değerlendirelim dedik ve işte Dikkat 2013 dosyamızla karşınızdayız:

birsen tezer2010 yılının en çok satan ilk 3 albümünden biri olan “12 Düet”in ardından Nilüfer, ilk projedekinden farklı gruplar ile birlikte hazırladığı ikinci rock albümü “13 Düet”le karşımıza çıktı. İlk albümün biraz gölgesinde kalan proje yine de Nilüfer sevenlerin hatırı sayılır bir ilgisini topladı. Toygar Işıklı 3 yıl aradan sonra 2. stüdyo albümü “Hayat Gibi”yi yayınladı. Rock müziğin genç performans gruplarından Salt, “Tırnak İzlerin” ile müzik dünyasına merhaba dedi. “Cihan” albümüyle gönlümüzü fersah fersah fetheden Birsen Tezer‘in Kadri Karahan imzalı kapağıyla müstesna ikinci solo albümü “İkinci Cihan”, Tezer’i daha da çok sevdirdi. Sıradışı tarzı ve özgün müziğiyle daha ilk albümünde dikkat çekmeyi kolaylıkla başaran Mabel Matiz’in 2. albümü “Yaşım Çocuk”, onun daha geniş kitlelerce tanınmasına vesile oldu. Albümden “Zor Değil”, “Aşk Yok Olmaktır” ve “Alaimisema” şarkılarıyla öne çıktı. Albümü dışında yaz başında yayınlanan Aysel Gürel şarkılarından derlenen (ve esasında birkaç şarkısı dışında fazla öne çıkamayan) “Aysel’in” albümünde yorumladığı “Sultan Süleyman” yorumu da Matiz’i daha da kıymetlendirdi. Burcu Güneş önceki yıl yayınladığı teklileriyle dikkat çektikten sonra “Gül Kokusu” albümü ile sevenlerini hayal kırıklığına uğratmazken oyuncu Ayça Varlıer‘in ilk albümü “Elif”, oldukça dikkat çekiciydi. Şarkıcı kimliğinden ziyade son yılların en güçlü “bestecisi” modelnamıyla öne çıkan Gülşen, yine içinden pek çok hit çıkardığı “Beni Durdursan mı” albümünü yayınladı. Aylin Aslım kariyerini “Zümrüdüanka” adını verdiği albümle sürdürürken RaShit‘in -bence prodüksiyon ve sound olarak da kariyerlerinin en iyisi sayabileceğim- ”İnsan Neslinin Sonu” albümü piyasaya çıktı. Rock müziğin diğer güçlü seslerinden Şebnem Ferah yaz başında “Od”, Emre Aydın ise yılın sonunda “Eylül Geldi Sonra” adlı yeni albümlerini yayınladılar. Her zaman enerjik ve heyecan dolu bir sahneye sahip olan Aydilge’nin 4. albümü “Yalnızlıkla Yaptım”, yine 2013’ün en iyileri arasında öne çıkanlardan oldu. Sertab Erener müzik kariyerinin 20.yılında yayınladığı 13. stüdyo albümü “Sade”yi çıkış şarkısı “İyileşiyorum” ile duyurdu. Yılın sonlarına doğru ise Demir Demirkan ile birlikte kurdukları ve ikilinin solo kariyerleri dışında ayrıca sürdürdükleri Painted On Water grubu, ilk albümlerinin ardından bu kez EP formatında “Chicago Issue”yu ABD’de yayınladı. Türk televizyon tarihinin en sahici dizilerinden biri olarak izleyiciden tam not almayı başaran “Kayıp Şehir”in Demir Demirkan imzası taşıyan müzikleri albüm olarak yayınlandı.Her zaman başarılı bulduğum Pinhani‘nin performans albümü “Canlı Yayın”, özel bir albüm olarak arşivlerimize yine 2013 yılında girdi. Uzun zamandır sesini duymadığımız Zeynep Casalini bu yıl eski bir Sezen Aksu şarkısı “Yeter ki” yi yeniden yorumladı. Koray Candemir, Kargo ve Maskott gruplarının ardından yeniden solo kariyerine dönerek ikinci solo albümü “Yarım Kalan” ile dinleyiciyle buluştu. Yüksek Sadakat’ten ayrıldıktan sonra yine solo olarak yoluna devam eden bir diğer isim ise “Alem Dünya” albümüyle Kenan Vural oldu. 2002 yılında kaybettiğimiz değerli ses Esmeray‘ın unutulmayanları Ossi Müzik etiketiyle raflardaki yerini aldı. Alternatif seslerin en iyilerinden biri olarak öne çıkan Çiğdem Erken iki yıl aranın ardından ikinci albümü “İstanbul Kızı”nı dinleyicisinin beğenisine sundu. Yine her zaman beğenerek dinlediğim ses Sevtap Ünal‘ın ‘O Benim’ isimli teklisi dijital olarak dinleyiciyle buluştu. Candan Erçetin,Milyonlarca Kuştuk” adlı 7. albümünü yaz başında çıkardı ancak Türkiye’nin hızla değişen gündemi nedeniyle fazla ses getiremedi.

iremderici2013’ün en önemli olayı olarak hafızalara hiç çıkmayacak bir biçimde yerleşen Gezi Parkı eylemlerinden epeyce sayıda şarkı çıktı ama aralarında en sevdiklerim Kardeş Türküler‘den “Tencere Tava Havası”, Nazan Öncel & Çapulcu Orkestrası’ndan “Güya”, Demir Sert‘ten “Bu Gaz Bir Harika Dostum” ve Duman‘dan“Eyvallah” oldu. Hande Yener‘in Sinan Akçıl ile müzikal ortaklığını bitirdiği haberleri hızla (ve sevinçle) yayılırken sanatçı söz ve müziği Berksan‘a ait “Ya ya ya” ile müzik listelerinde hızla yükseldi. Mustafa Sandal‘ın Gülşen imzalı “Tesir Altında”sı -eski şaşaalı günlerinin yanından bile geçmese de- yine de hatırı sayılır bir kitle tarafından sahiplenildi, dinlendi. Deniz Arcak -o muhteşem enerjisine ve harika sesine karşın- çok uzun aralıklarla buluştuğu dinleyicisine “Korkma” teklisi ile sürpriz yaptı. Mirkelam, 6. albümü “Denizin Arka Yüzü”nü yayınladı. Erdem Kınay‘ın “Proje 2” albümünden Sibel Can‘lı “Alkışlar” ve Merve Özbey‘li “Helal Ettim” öne çıkan şarkılar oldu. Şarkıları ve karizmasıyla beni etkileyen seslerden Lana Del Rey’in Küçükçiftlik Park’taki konseri gerçekten heyecanlı bir geceydi. Müziğe yeniden “geri dönüş” yapan Teoman, “Haziran” şarkısını yayınladı. O Ses Türkiye” ile hayatımıza giren ve sonrasında yayınladığı Bensiz Yapamazsın adlı ilk çalışmasının ardından yaz için özel hazırladığı teklisi söz-müzik Sezen Aksu imzalı “Düşler Ülkesinin Gelgit Akıllısı” ile dikkat çeken İrem Derici‘nin “İki” adlı maxi single’ında yorumladığı “Sevgi Olsun Taştan Olsun” şarkısı yılın en çok dinlenenleri arasında olmayı başardı.

Özellikle ikinci albümleriyle tanınmayı başaran Model grubu, 3. albümlerini konsept bir albüm olarak yapmayı tercih ederek “Levla’nın Hikayesi”ni sundular bize. Ossi Müzik, orijinal 45’lik plaklardan derlenen Bir Zamanlar serisine 5. albümü de ekleyerek ilk 4 albümüyle birlikte paket olarak piyasaya sürdü. Yeni Türkü’nün ilk albümü ‘Buğdayın Türküsü’ tıpkı basım olarak Ada Müzik’ten yeniden yayınlandı. Türk popunun en kıymetli müzisyenlerinden biri saydığım Fuat Güner’in “Dinleyene Aşk Olsun” adlı 2. solo albümü yayınlandı. Hem dans yeteneği hem de müzisyen kimliğiyle dikkat çeken yeni bir isim Suadiye, kendi adını taşıyan ilk albümünü yayınladı. Birol Giray ve Ferman Akgül, “Bensiz Sen” şarkısında biraraya geldi. İlk albümünden özellikle “Herkes Aynı Hayatta” ve “Hakim Bey” şarkılarıyla tanınan Mehmet Erdem, 2. albümü “Hiç Konuşmadan”ı yayınladı.

Bu toprakların dışından..

daftpunkBu yılın yabancı albümlerinde ise kuşkusuz Daft Punk‘ın “Random Access Memories” albümü hem satışları hem de çalınma/dinlenme oranlarıyla ipi önde götürdü. (Herkesin neredeyse ezbere bildiği “Get Lucky” dışında esasında “Instant Crush” ve “Lose Yourself to Dance” şarkılarına bayıldığımı söylemeliyim). Bunun dışında Ekim 2012’de yayınlanan ve hem 2012’de hem de 2013 yılı boyunca haklı bir ilgi gören Emelie Sande albümü “Our Version of Events”i ve Empire of The Sun‘ın “Ice On The Dune” albümlerini es geçmek olmaz.

Kayıplarımız..

‘Sev kardeşim”, ”Hayat bayram olsa” gibi bir döneme damgasını vuran şarkılarıyla tanınan Şenay Yüzbaşıoğlu‘nu, efsane ses Ferdi Özbeğen‘i,  “Baba” Müslüm Gürses‘i, besteci ve aranjör Doruk Onatkut‘u, yılın sonlarında ise Adnan Şenses müzik dünyamızın kayıpları oldu. Yurtdışında ise kayıplar Lou Reed ve Alvin Lee gibi isimlerle sürdü.

İyi ki dinledik

Erdem Yener – Rüyalar Kızı
Birsen Tezer – İkinci Cihan
Mabel Matiz – Yaşım Çocuk
Can Gox – Yalnızım Ben
Hüsnü Arkan – Yalnız Değiliz
raShit – İnsan Neslinin Sonu
Aydilge – Yalnızlıkla Yaptım
Sertab Erener – İyileşiyorum
Selin Damar – Loop
Çiğdem Erken – İstanbul Kızı
Duman – Darmaduman
Melis Danişmend – Biraz Gülmek İstiyordum

Ne gerek vardı?
Gülşen – Yatcaz Kalkcaz Ordayım
Kenan Doğulu feat. Ozan Doğulu – Kız Sana Hayran
Ajda Pekkan – Ara Sıcak
Eda-Metin Özülkü – 1945

 Olcay Tanberken (Dikkat Müzik!)

Dijital Sahtecilik

google_youtube_settingsAğustos ayında müzik dünyasının en çok konuştuğu konu hiç şüphesiz basında skandal diye geçen Youtube’dan Müyap videolarının silinmesi olayıydı. Konuyu Milliyet’teki köşesinde yazan Ali Eyüboğlu, sektörde epeydir konuşulan bir konuyu gündeme taşımayı ve kolaylıkla adından söz ettirmeyi başardı. İşin rengi zaman içerisinde biraz daha belli olmaya başlasa da, açıklamaların gecikmesi herkesin kafasında soru işaretlerinin artmasına ve ister istemez yanlış bir algıya da geçit verdi. Hemen hemen bütün sanatçı ve müzisyenler olayı kınayan açıklamalar yapsa da, hangileri gerçekten samimiydi tartışılır. Olayın gelişme sürecini ise baştan alırsak eğer:

Ali Eyüboğlu, YouTube’un MÜYAP’ın müzik kanalından 261 milyon video izlenmesini sildiğini yazdı, ortalık da ayağa kalktı. Nitekim bir süredir Youtube’da ciddi (ve inanması gerçekten mümkün olamayan) izlenme rakamlarına ulaşan bazı videoların sahte tıklamayla o rakamlara ulaştığı konuşulmaktaydı. Herkes bu yazının ardından videoların silindiği kanal MÜ-YAP olduğu için MÜ-YAP’ı hedef tahtasına koydu. İşin MÜ-YAP tarafında ise bir bekleme söz konusu oldu. İlk açıklamaya göre Youtube’a bu videoların neden silindiğinin sorulduğu ve bu olayın araştırıldığı belirtildi. MÜ-YAP Başkanı Bülent Forta da bu sahtekarlığı yapanların listesini YouTube’dan istediklerini, gelince kamuoyuna açıklayacaklarını beyan etti. Günler sonra yapılan basın açıklamasında ise MÜYAP Yönetim kurulundan Bülent Seyhan, “Müzik dünyasında yolsuzluk diye bir haber çıktı. Tabi biz bunu ilk internet sitelerinden duyduk. Araştırmaya geçince araştırmamız sonucunda böyle bir sahtekarlığın olmadığı, sadece bizim MÜ-YAP Channel’dan ayrılmak isteyen firmaların imzaları vardı. Biz onları Youtube’a bildirmiştik. Onlar da toplamda 24 tane şirketin müzik klipleriydi” diye konuştu. Söz konusu 24 müzik şirketin MÜ-YAP’ın Youtube’daki müzik kanalından ayrıldığını belirten Seyhan, bu şirketlerin ayrılmasıyla Youtube’ta ikinci sırada yer alan MÜ-YAP Channel’ın 2-3 günlük bir süre zarfında ilk 100 listesinden düştüğünü anlattı. Seyhan, ancak şu anda yine ikinci sıraya yükseldiklerini dile getirdi.

Gelişmeler şimdilik bu yönde, bundan sonra neler olup bitecek hep beraber göreceğiz. Dijital sahteciliği yaptığı söylenen pek çok sanatçı adı kulaktan kulağa dolaşsa da, ortada somut bir kanıt olmadan birilerini suçlamak elbette yersiz olur, ancak yapım şirketleri ve MÜYAP başta olmak üzere, bu sahteciliğin karşısında dik ve onurlu durmaları ve gereken tepkiyi vermeleri gerekir diye düşünüyorum. Oluşturulan araştırma komisyonu olur da bir liste yayınlama cesaretini gösterirse, halk o sanatçılara ne yanıt verir acaba diye de düşünmeden edemiyorum. Geçmişte neler neler olan bir ülkede bunun da unutulup gidileceğinden ve o sanatçılara yine sevgide kusur edilmeyeceğinden öyle eminim ki..

Olcay Tanberken
(Felsebiyat dergisi Eylül sayısında yayınlanmıştır)
http://www.felsebiyat.com

Ayselim Biçim Biçim

(Yazının orijinali Felsebiyat dergisi Ağustos sayısında yayınlanmıştır)

Aysel-Gürelin-anısına-Ayselin-315x315Batıda “Tribute” adıyla yapılan, bizde ise “Saygı” adıyla hazırlanan özel projeler bir yandan yıllarca severek dinlediğimiz şarkıların farklı seslerle yeni yorumlara açık olması açısından sürprizli, bir yandan da onların yerini asla tutamayacağının da bir gerçek olarak gözler (ve kulaklar) önüne serilmesi bakımından hem riskli hem de zor. Ezginin Günlüğü şarkılarından oluşan “Çeyrek”, Bülent Ortaçgil şarkılarının yorumlandığı “Şarkılar Bir Oyundur”, Selmi Andak imzalı şarkılara katılan yeni yorumlar ile “Uluslararası Ödüllü Selmi Andak Şarkıları”, Melih Kibar şarkılarından oluşan “Yadigar”, Uzay Heparı şarkılarının yer aldığı “Uzay Heparı Sonsuza” ve geçen yıl yayınlanan “Orhan Gencebay ile Bir Ömür” gibi albümler, akla gelen ilk ve en önemli örnekler. 17 Şubat 2008’de ebediyete uğurladığımız söz yazarı Aysel Gürel’in sözleri ile yüzlercesi ete kemiğe bürünüp Türk popunun birer başyapıtı olarak işitsel hafızamızda önemli yer etmiş şarkıları, işte böyle bir saygı albümü ile daha bir kez daha kulaklarımızda..Gürel için ilk kez 2008 yılında “Çınar” adı ile yayınlanan bir saygı albümü piyasaya çıkmış ve aralarında Sezen Aksu, Şehrazat, Zerrin Özer, Yonca Lodi ve Zerrin Özer’in bulunduğu pek çok isimden toplam 17 şarkı yeniden yorumlanmıştı. Bu albümden 5 yıl sonra bu kez “Aysel’in” adı ile yayınlanan ve 14 şarkıdan oluşan 2. Aysel Gürel albümü geçtiğimiz ay DMC etiketiyle müzikmarketlerdeki yerini aldı.

Albümün adının aylar önce “Ayselim” olacağını çeşitli kaynaklardan öğrenmiştim, ki esasında son dakikaya kadar da ismi böyleydi. Piyasaya çıkana kadar (ve hatta çıktıktan sonra bile) yapımcısının ve albüm kayıtlarına dahil olmuş pek çok kişinin albümden Aysel’im diye bahsetmesi tesadüf ya da bir hata değil yani. Ancak nedendir bilinmez, bir son dakika değişikliği ile albümün adının “Ayselin” olmasına karar verilmiş ve açılışta Aysel Gürel’in sesinden çok özel bir kayıt duymaktayız. Bu kayıt, Pierre De Ronsard’ın ünlü eseri Sonnets Pour Hélène’in en bilinen sonesinin ilk dörtlüğünün günümüz Fransızcasına çevrilmiş hali..1999 tarihli Sertab Erener şarkısı “Sır”ı bu albümde Sezen Aksu yorumuyla dinlerken şarkının sonuna eklenmiş bir kayıt daha dinliyoruz Gürel’den: Bu kez yine adı “J Attendrai” olan, 1937 tarihli Louis Poterat & Dino Oliver imzalı bir bestenin ilk dörtlüğü. “Sır” şarkısındaki “efsane kadın kimdi aşkın/sordular ama hiç anlatmadın” dizelerinde aslında kendisinden bahsettiğini şarkıyı ilk kez Sertab’dan dinlediğimizde anlamıştık, ancak bu kez şarkıya bu özel ilaveyle de bir bakıma tescillenmiş oldu.

Ajda Pekkan’ı Aşkın Nur Yengi’nin ilk dönem şarkılarından “Ayıpsın Ayıp”ı yeniden yorumlarken gördüğümüze şaşırmadık desek yalan olmaz, ve fakat düzenleme bir hayli özenli geliyor kulağa. Benzer şekilde Sertab Erener’in yorumladığı “Ne Kavgam Bitti Ne Sevdam”ın da düzenlemesi albümün belki de üzerinde en çalışılmış gözüken aranjelerinden biri olarak öne çıkıyor. Aynı özeni albümdeki bazı şarkılarda bulamamak bir hayli üzücü olsa da, Yasmin Levy’nin “Sevda”, Aşkın Nur Yengi’nin “Ünzile” ve Mabel Matiz’in “Sultan Süleyman” yorumları kanımca bu albümün alkışı en çok hakeden 3 büyük yorumu olarak alkışı en çok hakedenler olmuş. Yıllar sonra ilk kez bir proje albümde sesini yeniden duyduğumuz (ve her bulduğumuz fırsatta kendisinden ısrarla yeni bir albüm beklediğimizi yinelediğimiz) Ayşegül Aldinç “Yolun Başında” ve Yaşar “Yine Yeniden” şarkıları ile albümde yer alırken, Emre Altuğ “Ah Mazi”yi Levent Yüksel ise “Ben Her Bahar Aşık Olurum”u yorumlamış. Ata Demirer’in “Sitem”i yorumlamasını doğrusu yadırgamadığımı ve beklediğimden daha iyi bir izlenim edindiğimi itiraf etmeliyim. “1945” hem kişisel olarak inanılmaz sevdiğim hem de müziğin değerini gerçekten bilenler için tüm zamanların en favori Sezen şarkılarından biri olarak akıllara kazındığı için Eda-Metin Özülkü’nün hızlandırılmış versiyonunu yadırgadığımı söylemeliyim. Ayla Çelik yorumlu “Olacak Olacak” ise aslında diğer tüm şarkılardan çok daha eski (1979) bir şarkı olmasına karşın yepyeni bir “hit” olma potansiyeli taşıyor ve hem düzenlemesi hem de yeni yorumu ile oldukça iyi olmuş. Kuşkusuz albümün en büyük hiti ise (radyolarda da en çok çalan şarkı olarak hızlı bir biçimde listelerin tepesine kurulmakta gecikmeyen) yeni Tarkan yorumlu unutulmaz “Firuze”..

Aysel Gürel anısına yapılan böyle bir albümün satmaması imkansız, çünkü şarkılar iyi seçilmiş, çünkü Türk popunun bu çok değerli ve “renkli” söz yazarına yaraşır “popart” tarzındaki kapak ve kartonetine emek harcanmış, ve çünkü Aysel Gürel’i hiç unutmadık ve onu gerçekten her geçen gün daha da özlüyoruz. Onun ellerinden çıkmış ve Sezen Aksu, Nükhet Duru, Zerrin Özer, Nilüfer, Sertab Erener ve Burcu Güneş başta olmak üzere pek çok ünlü ses ile hayat bulmuş şarkıların her biri, Türk popunun resmi geçidi gibi gözlerimizin önünde hala canlı, hala taze ve her duyduğumuzda hala ilk günkü kadar inandırıcı ve sahici. Bu da “Deli Aysel” farkı işte..  (Kaynak: http://www.felsebiyatdergisi.com/ )

Olcay Tanberken
twitter.com/olcaytanberken


Kolay bir sanat değildir uyumak

_MG_4809

Kolay bir sanat değildir uyumak..Onun uğruna bütün gün uyanık durmak gerekir ne de olsa:)

Geçtiğimiz haftasonu İstanbul’un yeni açılan eğlence ve alışveriş merkezlerinden Vialand’i şöyle bir turladık. Kapalı ve kasvetli yapıları, ve son derece zevksiz tasarımları ile bir mimar olarak her zaman benden uzak kalsın istediğim birçok AVM’nin aksine Eyüp’te içinde hem konser alanı hem tema park ve hem de bir tür alışveriş sokağı konsepti yaratılmış olan Vialand’i başarılı bulduğumu söylemeliyim. Ancak burayı ziyaretimizin bir sebebi vardı. Değerli blogger ve sosyal medya arkadaşlarımla beraber Vialand’de kardeş markası Kelebek Mobilya ile yanyana bir mağazası olan Doğtaş’ı ziyaret etme ve yeni ürünlerini yakından görme fırsatı bulduk.

IMAG0764Kendini mobilya sektöründe kanıtlamış, tasarım ve renk uyumlarını da oldukça başarılı bulduğum bir marka olan Doğtaş’ın özellikle yeni yatak serisine bu yazımda dikkat çekmek istiyorum. XSensor adı verilen bir cihaz ile her yatakta bedenlerimizin nasıl bir uyum sergilediğini ve vücudumuza en uygun hangi yatağın olduğunu elektronik ortamda test etme şansı yakalayacağımızı öğrenince bu testi büyük bir heyecanla yaptık ve sırasıyla yatakları denedik. Test kısaca şöyle oluyor, Xsensor cihazı ince şilte gibi bir örtü ve bu örtüyü test edeceğiniz yatağa serip üzerine yatıyorsunuz. Dizüstü bilgisayar ile olan bağlantıyla özel bir programda bedeninizin örtü üzerindeki basıncı vücut haritası şeklinde ekrana yansıyor ve vücut hangi yatağın üzerine daha az basınç uyguluyorsa, size en uygun yatak bulunmuş oluyor.

Bu testi toplam 7 yatak ile yaptık. İlk denediğim Clima Plus yatak, özel Thermoreg kumaşı sayesinde yataktaki ısıyı 28-32 derece arasında dengeleyerek gece boyunca ideal uyku ortamı sağlamaya yardımcı oluyor ve kesintisiz bir uyku sağlıyor. Coconut Latex yatağı  özellikle deve yünü ve hindistan cevizi lifli dolgu malzemesi ile gerçekten konforlu bir rahatlık sağlıyor. New Luxus adlı seri ise Omurganın şeklini bozmadan vücudun formunu alıyor çünkü  kaz _MG_4882tüylerinden tasarlanmış ve hem mışıl mışıl uyumak için ideal hem de uzun yıllar boyunca deforme olmuyor.  Omurganın doğal S yapısını destekleyen MedPedic SuperFelix, su itici yumuşak yapısıyla hiçbir sırt, bel ve boyun ağrısı yaşamayacağınız Ergolife tıbbi ve bilimsel olarak da özellikle omurgasal rahatsızlıklar yaşayanlar için kendini kanıtlamış ürünler..
Testin son yatağı (ve aynı zamanda bana uygulanan testte de en iyi sonucun çıktığı) Lovely yatağı ise özel tasarlanmış ve uygulanmış kırmızı örgü kumaşıyla alışılmış yataklardan gerçekten farklı ve oldukça da göz okşayıcı. Antibakteriyel özelliğinin dışında özellikle yaydığı koku insana adeta huzur veriyor, test sırasında en çok bu yatakta uyumama ramak kaldığını itiraf etmeliyim:) Türkçeye “Aşk Yatağı” diye de çevirebileceğimiz bu seriyi ben çok tuttum, genç çiftlere tavsiye ediyorum!!!
IMAG0783Elbette Doğtaş’ın yatakları bunlarla sınırlı değil. Exlusive serisinden Plus yataklarında, Pocket Spring Yay Sistemi ve 5 bölgeli olmasından dolayı vücudun her bölgesi ayrı basınçta özel paketli yaylar sayesinde destekleniyorPremium yatak da çok enteresan, çünkü kadın ve erkek bedeninin farklı bölgelere uyguladığı basıncı tespit ederek geliştirilen ülkemizin ilk ve tek kadın/erkek taraflı çift kişilik yatağı. Enerji Up adı verilen yatağın germanyum yarı metal elementli özel kumaşı, gün boyu kaybedilen enerjinin geri kazanılmasını sağlayarak yeni güne dinlenmiş ve enerjik olarak uyanılmasına yardımcı oluyor.
_MG_4859Vücut ergonominize en uygun seçeneği bulmak istiyorsanız siz de Doğtaş mağazasında böyle bir test ile bedeninize en uygun ve rahat yatağı bilimsel olarak öğrenebilir ve bu güzel ve konforlu seçeneklerden birini seçebilirsiniz.  İyi bir uykunun sağlığımız için ne kadar önemli olduğu bir gerçek, bu yüzden en doğru yatağı seçmek de konfordan öte artık ciddi bir ihtiyaç haline geliyor..Doğtaş’ın tüm yatak ürünleri için: http://www.dogtas.com.tr/Kurumsal/52/Dogtas_Yatak/

Anne Bu Çalan Ne? / Dikkat Eurovision! (18 Mayıs 2013)

SH_SFone_competitors_partone-14Bir Eurovision daha geldi çattı..

Haftanın en dikkat çeken ancak yoğun ülke gündeminden ötürü fazla konuşulamayan ya da farkedilemeyen müzik olaylarından biri hiç kuşkusuz TRT’nin Eurovision Şarkı Yarışması’nı yayınlamama kararı oldu. Pekala bahaneden bile sayamayacağımız türde maddeler halinde sunduğu gerekçeler ile yarışmaya katılmamasına zaten hiçbirimiz anlam verememiş ve bu işin arkasında neler olabileceği hakkında az çok tahminler yürütebilmiştik, ancak kabul edelim ki TRT’nin yarı finalleri olmasa bile -hiç değilse- final gecesini ekranda yayınlamayacağı haberine doğrusu hem şaşırdık hem üzüldük. Yılda 1 gece olsun günahıyla sevabıyla matrak mı komik mi şaka mı gerçek mi çoğu zaman anlayamadığımız şarkıları ve şovları ile -ve en çok oylama kısmında heyecanlandığımızı inkar da edemediğimiz-yılların Eurovision’unu hangi hakla Türk izleyiciden mahrum ettiler? Ya Bülent Özveren? Hayatında Eurovision’u evinde izlememiş olan yılların duayeni de Sertab Erener’in birinciliğini sunarken “hayatımda ilk kez böyle birşey oluyor” diyerek heyecanını milyonlarca Türk ile canlı yayında paylaştığı TRT ekranı yerine şimdi herkes gibi pijamasını çekip uyduda kanal arayışına mı girecek bu gece, bize acımıyorsanız ona da mı acımadınız yani?

DS__ST_4039_2ndsemifinal_complete_rehearsal14 ve 16 Mayıs’ta gerçekleşen Eurovision yarı finallerinde bazı beklenen ülkeler finale kalırken San Marino ve İsrail gibi kimi ülkelerin finale çıkamaması soğuk duş etkisi yaratmadı değil. Asıl şok  ise Finli kızların öpüşme sahnesiydi, bu yarışma tarihinde ilk kez oluyor. (Bunu görünce aklımıza ister istemez 2003 yılı ve o dönem çok popüler olan t.A.t.U geliyor, zira onların da sahnede yarışma sırasında öpüşmeleri gündeme gelmiş ancak EBU buna izin vermemişti. Üzerinden tam 10 sene geçmiş,  Avrupa biraz daha değişmiş ve düşünce yapısını değiştirmiş demek ki.) Bir diğer sürpriz ise 2000’lerin ikinci yarısında pek çok sene güzel sonuçlar elde eden ve yıldızı batı Avrupa’ya göre çok fazla parlayan Slav ülkelerinin bu yıl hepsinin elenmesi oldu. İzlanda, İsveç, Norveç ve Finlandiya ise hepsi birden finalde yarışacak olan bir nevi bu yılın “kuzey kadrosu”. Peki hangi ülkenin bu yıl ne kadar şansı var?

İşte finale 24 saatten az kala yarışma ile ilgili açılmış bahislerde son durum. Birincilik icin en cok para yatırılan ülkeler sırasıyla:

Danimarka
Norveç
Ukrayna
Azerbaycan
Rusya
Hollanda
İtalya
Gürcistan
Almanya
Yunanistan

Birinci bunların içinde gibi gözüküyor, ama hangisi? Yarışma Malmö’den köprüyü geçip Kopenhag’a mı gidecek? Bakü’ye geri mi dönüyoruz? Yoksa Kafkaslara dönüyor ve rotamızı ilk kez Batum’a mı çeviriyoruz? Bu akşam öğreneceğiz. Kişisel tahminim en başından beri favorilerden biri olan Danimarka’nın bu yarışmayı kazanacağı yönünde, çünkü aralarında en iddialısı da o. Bir sürpriz olacak ise şayet, bu kesinlikle İtalya olacaktır. Şarkıcı Marco Menguni aylarca müzik listelerinin zirvesinde kalmış, şarkısı L’Essenziale de San Remo birincisi olmuştu. Geçen yılın birincisi “Euophoria”nın çakması olduğu söylenen “Glorious” ile aslında bu yıl Almanya da iddialı, hem de dünyada listelere giren şarkılarıyla da tanınan Cascada söylüyor, ama elbette çok yakın bir tarihte kazandığı için şansı az bulunuyor, tıpkı Azerbaycan gibi. Bonnie Tyler faktörüyle İngiltere’nin de adı geçiyor ama elbette bu şarkıyla kazanması çok düşük bir ihtimal (Aşağıda bu akşam yayınlanacak tüm şarkıların youtube videolarını görüp akşam için tahminlerinizi yapabilirsiniz).

SH_R_germany-19

Hala nereden izleyebiliriz diye merak eden var ise Russia 1, İctimai Tv, ERT Sat ya da MK1 TV uyduda Eurovision’u izleyebileceğiniz kanallardan bazıları..Bunun dışında bağlantı hızınız gayet sorunsuz ise Eurovision.tv resmi sitesinden de yine canlı (ve hatta reklamsız) izleyebilirsiniz. Bu akşam yarışacakların listesini eski yıllarda olduğu gibi scoreboard olarak print alıp kendi puanlamanızı kalemle işaretlemek isterseniz BBC’nin şu kıyağından yararlanabilirsiniz:) http://downloads.bbc.co.uk/tv/eurovision/scorecard_superfan_grandfinal_small.pdf

Birileri bize bu yarışmayı unutturmak ya da yüzümüzü Avrupa’dan tamamen ters yöne çevirmek istiyor olabilir ancak unutmayız, unutturmayız. Anısı da şarkısı da bol ne de olsa. Hem zafer kazandığımız bir yarışmayı unutmak bize yakışır mı? Yakışmaz, yakışmamalı..

İyisi mi aşağıdaki videolardan siz akşam için şarkılara biraz daha ısının.

Bir Eurovision daha geldi çattı..

Olcay Tanberken (DikkatMüzik!)

FRANSA
L’Enfer Et Moi

LİTVANYA
Something

MOLDOVA
O Mie
http://www.youtube.com/watch?v=pUUT21uOtGY

FİNLANDİYA
Marry Me

İSPANYA
Contigo Hasta El Final

BELÇİKA
Love Kills
http://www.youtube.com/watch?v=_pQtSopB7QM

ESTONYA
Et Uus Saaks Alguse
http://www.youtube.com/watch?v=_pQtSopB7QM

BELARUS
Solayoh

MALTA
Tomorrow
http://www.youtube.com/watch?v=MWJQG6–rVE

RUSYA
What If
http://www.youtube.com/watch?v=W3dT2QpteWI

ALMANYA
Glorious

ERMENİSTAN
Lonely Planet
http://www.youtube.com/watch?v=M-qUPPJAhUc

HOLLANDA
Birds
http://www.youtube.com/watch?v=yCxufD6gwb4

ROMANYA
It’s My Life

İNGİLTERE
Believe in Me

İSVEÇ
You

MACARİSTAN
Kedvesem

DANİMARKA
Only Teardrops

İZLANDA
Ég Á Líf

AZERBAYCAN
Hold Me
http://www.youtube.com/watch?v=YWbr293Yc-4

YUNANİSTAN
Alcohol is Free

UKRAYNA
Gravity

İTALYA
L’Essenziale

NORVEÇ
I feed you my love

GÜRCİSTAN
Waterfall

İRLANDA
Only Love Survives
http://www.youtube.com/watch?v=2QezVpfDibw

Anne Bu Çalan Ne? (5 Mayıs 2013) -“İyi ki doğdun Hakan Eren!”

DSC_02225 Mayıs 2013 Pazar akşamı, Beyoğlu’nun hem sıcak atmosferi hem de Perşembe akşamları Jale’nin çok özel sahnesi ile sevdiğimiz Çiçek Bar’da, bir daha yaşanması zor olan bir gece yaşadık. Her biri çok değerli bir dolu yıldız, müzik dünyasından ve basından pek çok isim ve sevgili müzik dostları ile birlikte orada bulunmamızın tek bir nedeni vardı: Müzik yapımcısı ve radyo programcısı Hakan Eren, 50 yaşına girmişti ve belki de hayatının en keyifli doğumgünlerinden birini dün gece en sevdiği dostları ile birlikte kutladı..

DSC_0322Jale‘nin söylediği şarkılarla başlayan gece tam bir açık sahne konseptinde devam etti ve geceye katılan hemen hemen çoğu sanatçı sıralama olmaksızın sahneye çıkarak söyledikleri şarkılarla baştan sona keyifli bir geceye imza attılar. Seçil Heper‘den Zeliha Sunal’a Coşkun Demir‘den Tülay Özer‘e, Nur Yoldaş‘tan Ersan Erdura’ya, Bilgen Bengü‘den Seyyal Taner‘e, Nur Yoldaş‘tan Semiha Yankı‘ya pek çok ses en güzel şarkılarıyla sahne aldılar. Baha Boduroğlu, Rana Alagöz, Ersan Erdura, Bilgen Bengü ve Fatih Mühürdar‘ın birlikte sözlerini Hakan Eren’e uyarlayıp söyledikleri “Ankara’nın Bağları” türküsü ise geceye damgasını vurdu, herkesi kırdı geçirdi. Ardından herkes o buğulu dev sesiyle Yeliz’in sahneye çıkıp şarkı söylemesini beklerken birden karşımıza gelin duvağıyla çıkması gecenin diğer sürprizi oldu. Yeliz ve Hakan Eren’in evlilik hikayesi gece boyunca hem salonda, hem de sosyal medyada çok konuşuldu. Böyle bir gecede neredeyse tüm dostlarını birarada gören Hakan Eren’in mutluluğu gözlerinden okunurken, pikap şeklindeki yaş pastasını Neşe Karaböcek, Seçil Heper ve Seyyal Taner ile birlikte kesti.

DSC_0242

Peki dün gece Çiçek Bar’da başka kimler mi vardı?

DSC_0276Neşe Karaböcek, Seçil Heper , Seyyal Taner , Salim Dündar, Selcuk Ural , Yeliz, Ersan Erdura, Soner Arıca , Reyhan Karaca , Nazmi Sunal, Zeliha Sunal , Nurhan Damcioglu , Nazan Şoray, Tülay Özer, Semiha Yankı, Rana Alagöz, Güzin Sokullu, Baha Boduroglu, Ercan Turgut , Nur Yoldaş , Coşkun Demir, Fatih Mühürdar, Cumhur, Demet Sağıroğlu, Yonca Evcimik, Merih Ermakastar, Nerhan HepĢen, Atilla Atasoy, Mine Mucur, Erdener Koyutürk, Emir Ersoy, Nadide Sultan, Mine Koşan, Bora Ebeoğlu, Tülin ile Zafer, Sevda Karaca, Ahmet Koç, Sibil, Cenk Taşkan, Ertan Öztaş, Nino Varon ve Atakan Ağdaş‘ın katılıp sahne aldığı geceye ayrıca Eren Yorulmazer, Nurcan Sabur, Neslihan Yargıcı, Özgür Aras, Stelyo Pipis, Asu Maro, Yavuz Hakan Tok, Şeref Umut, Yelda Önen, Nur Öztürk, Ergun Yıldız, Yelda İpekli, Seçil Süslü, Radyo D ailesi ve Meriç Bayraktaroğlu gibi müzik ve sanat dünyasından pek çok isim..

Geceye katılan hemen herkes tıpkı benim gibi düşünüyordu aslında, 80’li yıllarda yayınlanan TRT yılbaşı programlarından adeta farksızdı dün gece. Hakan’ın doğumgünü vesile oldu, bizim de böyle bir dev kadroyla içli dışlı bir gecede eğlenmeye ihtiyacımız varmış galiba biraz. Geceye katılan dostlarımdan sevgili Twitpaşa‘ya da söylediğim gibi; işte egosu olmayan gerçek sanatçılar, hepsi aynı gecede biraraya gelmeyi başarmışlar!  Hem madem orada bulunan herkes olarak bu doğumgününü çok sevdik,  bence her sene geleneksel olarak bu eğlenceyi yaşamaya hakkımız var, öyle değil mi? Evet, tekrarlanmalı  kesinlikle!

Uzun yıllardır hayatımızda olan Hakan Eren’i Radyo D’de ilk başladığı “Geçmiş Bahar Mimozaları”nda dinlerdim 90’ların sonlarına denk gelen üniversite yıllarımda. Hem o programında hem de “Bir Zamanlar”da konuk ettiği şarkı ve şarkıcılar artık o kadar çoğalmıştı ki radyolara sığmadı, partilere taştı, pek çoğu yıllar sonra ilk kez CD üzerinde dinleyiciyle buluştu, buluşmaya devam ediyor, ‘Gazino Show’ gibi dev bir konsept konsere kadar uzanıyor.. Bu başarı hikayesi hiç bitecek gibi de durmuyor, çünkü Hakan’ın enerjisi ve işine olan bağlılığı inanılmaz. Hele kurduğu Ossi Müzik ile gün yüzüne çıkardığı şarkılar ve yeniden basılan eski albümler.. Plaklar üzerinde kalmaktan kurtulup dijital formata aktarıldıkları için gelecek neslin müzikseverleri Hakan Eren’e teşekkür etmesin de ne yapsın?

O her daim örnek aldığım müzik adamlarından biri oldu gerçekten, yeri geldi farklı radyolarda aynı saatlerin yayıncıları da olduk ama biliyordum ki onun dinleyicileri de kendisi gibi her zaman özeldi ve bir ağabeyim, bir ustam olarak Hakan Eren’in yeri ayrıydı benim için.

Şöyle de desem/desek yeri aslında; Müziğin olduğu yerde bir kaç dost var ise eğer, onlardan biri büyük ihtimalle Hakan Eren’dir, değilse de en azından onu tanıyan, seven birileridir:) İyi ki doğdun Hakan Eren, iyi ki doğdun ve müziği bize yeniden ve yeniden sevdirdin. Nice müzik dolu yıllara!

Olcay Tanberken (DikkatMüzik!)

DSC_0314

Koray Candemir’in ikinci solo albümü “Yarım Kalan”

4r0duna

Herkese merhaba ;

Bu hafta benimde çocukluğumdan beri sesine hayran olduğum bir isimden Koray Candemir‘den bahsedeceğim. Hepimiz Koray Candemir’i Kargo ile tanıdık. (Benim biraz çocukluk dönemine denk geliyor :) Hatta 18 yaşımı ilk doldurduğum sene ilk bar konserine giriş sebebimdir.:)) ) Şairin elinde, Boğaziçi, Renklerin İçinde, Sürgün, Yıllar Sonra, Son Defa, Yüzleşme ve daha bir çok şarkı onun sesiyle hayat buldu. 8z21z9

“Kargo grubu dağıldı, dağılacak.” söylentilerinin ortalıkta dolaştığı bir dönemde Koray Candemir “SADE” isimli albümünü çıkardı. Bu albümden de bir çok hit şarkı çıktı. Eskisi Gibi Olmaz, Nefesini Tut,İçini Dök, Aşk ve Sade bu albümün en bilinen şarkıları arasında yerini aldı. Kargo - Ateş ve Su

Bu solo albümün ardından Kargo ile önce ” Best Of Kargo” “Ateş ve Su” daha sonra da “Yıldızların Altında” albümleri çıktı. Bu albümlerin sonrasında Koray Candemir ve Serkan Çeliköz gruptan ayrıldılar ve uzun süre Seattle’da yaşadılar.att945e

Seattle da kaldıkları süre boyunca orada da müzik çalışmalarına devam ettiler.Seattle’da “Maskott” adına bir grup kurup “Tuval” isiminde bir albüm yaptılar. Türkiye ve yurt dışında bir çok yerde konserler verdiler.

veee şimdi…koraycandemir2

Koray Candemir ikinci solo albümü “Yarım Kalan” la herkese yeniden “Merhaba” demeye hazırlanıyor. Geçtiğimiz hafta Cuma (26.04.2013) günü, Beyoğlu Hayal Kahvesin de yapılan konserde geçmişten günümüze bir çok Koray Candemir imzası taşıyan şarkıyı ve yeni solo albümünün hem çıkış, hem de ilk klip çalışması olan “Kalan Giden Benim” isimli şarkı ile yeniden dinleyicileri ile buluşan Koray Candemir, konsere gelen herkese çok keyifli dakikalar yaşattı. Kalan Giden Benim, Boğaziçi, Aşk, Şairin Elinde,Renklerin içinde, Eskisi gibi Olmaz ve daha bir çok şarkıya sahnesinde yer veren Candemir; bir ara herkese sürpriz yaptı ve Harun Tekin‘i sahneye davet etti. Harun Tekin’le beraber Aşık Veysel‘e ait olan “Keklik idimVurdular” ı söylediler.(Bu şarkı albüm içinde de yer alıyor.) Bu şarkının ardından Harun Tekin “Oyunbozan” şarkısını solo olarak söyledi ve konser yeni albümün çıkış şarkısı “Kalan Giden Benim” le son buldu.

Koray Candemir’in yeni albümü “Yarım Kalan” da 11 yeni şarkı yer alıyor. Albüm 7 Mayıs 2013 tarihinde çıkacak. Lansmanı da 14.05.2013 tarihinde İKSV salonda yapılacak. Albümü merakla bekliyorum. Ne kaldı şunun şurasında iki güncük :)

“Yarım Kalan” albümünün çıkış şarkısı ve klibini aşağıda izleyebilirsiniz. İyi seyirler ;)

İrem EZGİMEN – Dikkat Müzik!